pronto-tur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
pronto-tur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Gezdim Gördüm #11 - Luxor, Hurghada, Kahire, İskenderiye

Mısır yazımın 2. bölümüyle ilgili size karşı nasıl mahçubum sormayın gitsin! Geçen gün Mısır' a seyahat edecek bir takipçimden gelen mail ve kendisinin devam yazısını beklediğine dair sitemiyle silkelenip acilen Mısır dosyamı tamamlamaya karar verdim. (bayram tatilindeki ufak kaçamak Yunanistan, Alexandroupoli yazımı da en kısa zamanda yayınlayacağım, söz)

Luxor' da uyandığımız ilk sabah yine erkenden yollara düşüyoruz. Bu kez istikamet Krallar Vadisi. Gözünüzün alabildiğine geniş dağların yamaçları arasında kalan bu vadide Tutankamon ve Ramses' lerin de dahil olmak üzere yüzlerce firavunun mezarı bulunmaktadır. Ana vadiye golf arabalarıyla taşınıyoruz ve tur başlıyor. 




Mezarların çoğu ziyarete kapalı ancak açık olanların bile tamamını gezmeye kalksanız birkaç gün geçirmeniz gerekir. Mezarların içi elbette hiyerogliflerle dolu. 

İşte Tutankamon' un mezarının girişi... Zamanında açanlar yeterince lanetlenmiştir, bize bir şey kalmamıştır diyerek içini geziyoruz :) Gerçekten de soyula soyula bir şey kalmamış, geri kalanlar da Kahire' deki milli müzeye taşınmış. 

Buradan ilerleyip Kraliçeler Vadisi' ndeki mezarları ziyarete gidiyoruz. Ve dağa oyularak yapılmış olan kraliçe Hatşepsut Tapınağı karşısında büyüleniyoruz ve "vayy be ne sevgililer varmış" diyoruz. Çünkü resmi kaynaklar tapınağın Hatşepsut' un kendi tarafından yaptırıldığını söylese de Mısırbilimciler (egyptologists) tasarımını danışmanı Senmut' un yaptırdığına inanmaktadır, işin dedikodu kısmı ise Senmut' un Hatşepsut' un sevgilisi olduğudur.  

3. Amenhotep' i temsil eden Memnon heykelleri.

Buradan dünyanın en büyüğü olan Karnak Tapınağı' na geçiyoruz. Yine muazzam büyüklükte bir yapı karşılıyor bizi. Sütunlar kolonlar o kadar yüksek ki bu azamet karşısında kendinizi zavallı hissedebilirsiniz. Eskiler halka nasıl bir güç gösterisi yapılması gerektiğini iyi biliyormuş. Güneş tanrısı Amon Ra' nın evi olarak inşa edilmiştir.



Güneş tanrısının sembollerinden biri olan scarab yani bokböceğinin şans getirdğine inanılırmış, bu inanış ise hala devam etmekte. Öyle ki tapınakta heykeli bulunan bokböceğinin etrafında sağa doğru 7 tur, sola doğru 7 tur atıldığında dileğinizin kabul olacağı söyleniyor, inanıp inanmamak size kalmış :) 


Bu arada size bir detay daha vereyim. Mısır' da tapınakları gezerken firavunlarla ilgili her yerde haça benzeyen bir sembol görürsünüz ancak bunun adı ankh' tır. Anlamı ise "hayat anahtarı" veya Nil' in anahtarı"dır. Hayatın, kadın ve erkek birliğinin kutsallığını sembolize eder. 



Buradan sonra mumyalama müzesine doğru yol alıyoruz ancak hiçbir şekilde fotoğrafa izin verilmediğinden internetten bir görüntü paylaşıyorum sizinle...


Bugünün programı o kadar yoğun ki anlat anlat bitmiyor, mumya müzesinden sonra papirüs satılan bir mağazaya gidiyoruz ve burada papirüsün nasıl yapıldığıyla ilgili bilgi alıyoruz. Bununla ilgili video ile baş başa bırakıyorum sizi.

                                         

Biraz mola için gemimize geri dönüyoruz, sabahtan beri tapınak arşınlamaktan tükenen vücutların dinlenme zamanı. Ama bitmiyor elbette, gece ışıklandırılmış halini görmek üzere merkezdeki Luxor tapınağına gidiyoruz akşam yemeğimizden sonra.

Yeni Krallık döneminde Amenhotep lll tarafından yaptırılmıştır.



Tapınağın tepesinde gördüğünüz bu eski ev özellikle bozulmadan korunmuş, amacı ise tapınağın yüzyıllar içinde nasıl toprak altında kaldığını ve üzerine yeni yaşamlar inşa edildiğini gösterebilmek için...

Ertesi sabah gemimizden ayrılma vakti ve yollara vuruyoruz kendimizi. Bu kadar tapınak toz toprak içinde tarihe gömüldükten sonra kendimizi serin sulara atma vakti geldi. Mısır' ın en nadide sahilleri en çok Sharm El Sheikh olarak bilinir ama Hurghada da deniz olarak size harikalar yaşatır.


Hilton' dan Sheraton' a varan 5 yıldızlı otellerin yan yana dizildiği sahilde bizim otelimiz Hilton olarak ayarlanmıştı. Her zamanki Hilton kalitesi olduğundan hiçbir sıkıntı yaşamadan keyifle konakladık. Huzur veren bir sahili ve şubat ayına rağmen girilebilen bir denize sahipti. Günün yorgunluğunu burada attıktan sonra otelimizdeki akşam yemeğinden sonra yine onlarca hediyelik eşya dükkanlarının sıralandığı caddede turladık. Gece de turumuzdan birkaç arkadaşla beraber o dönem en in mekanlardan olan gece kulübü Calypso' ya gittik. 


Güzel müzikleri ve servisiyle başarılı bir mekandı. Yalnız bir kez daha anladık ki şu dünyada gece kulübüne gidip de kasılan, gönlünce eğlenemeyen tek millet biziz. Gerek turist gerek yerel halk o kadar doğal, içinden geldiği gibi ve kendi halinde ki siz de kendinizi bu ortama ait hissediyorsunuz. Sizin için araştırdım, Calypso hala hizmet veriyor, aklınızda olsun. 


Ertesi sabah gözlerimizi böyle muhteşem bir gün doğumuna açıyoruz, dedikleri kadar varmış, bulutsuz, çok etkileyici bir manzara. Kahvaltımızı ettikten sonra kapıda jeeplerimiz bekliyor bizi çölde safari turuna götürmek için. Mısır çöllerinde safari daha önce anlattığım Dubai çöllerindeki safariden biraz farklı. dağ bayırı jeeplerle inip çıkmıyorsunuz, araçlar sizi o mevkilere götürüyor, kendiniz yürüyerek çıkıyorsunuz.

(bu örnekte gördüğünüz gibi, yine de harika bir deneyim)

 Çöle gelip serap görmesek eksik kalırdık, neyse ki onu da görüyoruz :)

Öğlen yemeğimizi bedevi çadırında yedikten sonra sıra develere binmeye geliyor. İlk kez bindiğim için tedirgindim ama tavsiyelik bir tecrübe, gitmişken onu da yaşayın derim. 

Bu kadar kısa mesafede bile arkadaki tepeciklerin oluşturduğu perspektif hayran olunası...

Çölde gün batımını da yine bir tepeye çıkarak izledikten sonra günün yorgunluğunu Arap müzikleri eşliğinde atıyoruz geri dönüş yolunda. 

Ertesi günkü programımız ise daha da iç açıcı: tekne ve Giftun adası turu. Özellikle dalış meraklıları için kaçmaz bir tur. Hurghada sahillerinden açıldığımız Kızıldeniz bize eşsiz enstantaneler sunuyor. Gök mavisinden turkuazın her tonunu yakalayabildiğimiz bu turda mercanların bol olduğu her yerde duraklama yapıp denize atlıyoruz, evet şubat ayında kuzey yarımkürede :) ama muhteşem bir his, kesinlikle ısırmayan serinlikte bir deniz.

Miller aşılıp Giftun adasına vardığımızda dünya gözüyle bir tane daha böyle cennet yer gördüğüm için kendimi şanslı sayıyorum ve şükrediyorum. Kumun yumuşaklığına denizin rengine ve berraklığına inanamazsınız. Gitmeyenin duymayacağı bilmeyeceği bir yer Giftun adası ancak gideni de fazla fazla tatmin ediyor.


Bir sonraki günümüz turun can damarı, kalbi olan Giza Piramitlerine ait. Elbette artık Hurghada ile vedalaşıp karmaşa ve kaos dolu başkent Kahire' ye giriş yaptık. 

Sabahın erken saatlerinde Giza tepesine geldiğimizden hava biraz puslu. Ama dünyanın yaşayan harikalarından birini görmemize engel değil. Yanlarına yaklaştıkça azametleri karşısında irkiliyorsunuz ve kendinizi küçücük hissediyorsunuz. Mısır' da nedense sık sık bu duyguya kapılıyor insan. Yapılan tüm açıklamalara rağmen asırlar öncesinin inşaat tekniklerine ve insan gücüne, zekasına akıl erdiremiyorsunuz. Keops, Kefren ve Mikerinos. Belki tüm hazineleri yağmalanmış, kalanlar kurtarılmış, Kahire başta olmak üzere dünyanın çeşitli müzelerinde yer aldığından içleri bomboş birer taş yığını. Ancak resimden bile belli olan muhteşem geometrik şekilleri ve özellikleriyle bizi bizden alıyor. Piramitlerin birkaç önemli sırrını öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.  

Giza havzasındaki diğer önemli yapıt Büyük Giza Sfenksi, MÖ 2700lü yıllarda yapıldığı sanılıyor.

Giza bölgesinden sonra Kahire' nin daha içlerine iniyoruz ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa camisini geziyoruz.

Bu karmaşık şehirde her an her saat insanı canından bezdiren, İstanbul' u aratan bir trafik var. 

Böyle değişik mimaride camilere de sık sık rastlanıyor.

Mısır' ın en önemli üniversitelerinden El Ezher Üniversitesi. Üniversite yakınında bulunan park şehrin nefes alma noktalarından. Burada gölet yanında yer alan bir restaurantta yediğimiz öğle yemeği ise fevkaladeydi. Humusu bana sevdiren ve yediğim her yerde oradaki tadı aratan mekan oldu, ismini ne yazık ki hatırlayamıyorum.

Kahire sokaklarından görünüm...

İşte bu gördüğünüz bina tüm Mısır' ın özeti de denebilir. 5000 yıllık bir tarihe ışık tutan Kahire Müzesi' ne girdiğinizde kendinizi bambaşka bir dünyada hissedeceksiniz. Avrupa' da görmeye alıştığımız son teknoloji, modern müzelerden değil, hatta bin yıllara dayanan kalıntıların saklanma koşulları gelecek nesilleri de düşününce yer yer içler acısı bile denebilir. Yine de kendinizi odalar arasında kaybetmemeniz işten bile değil.

Tutankhamon' un mezarından getirilen lahiti.



Günü burada bitirerek otelimize dönüyoruz. Ertesi gün günübirlik düzenlenen İskenderiye turumuz var. Yol üstünde kendi hayvanat bahçesi olan bir yerde mola veriyoruz.


Benim gibi ne yazık ki kedi fobisi olan biri için yavru kaplan seviyor olmak ayrı bir vakaydı :)

Gelelim İskenderiye' ye. Bu şehir Mısır' ın Ortadoğu' dan çok Akdenizli yüzü. Tüm sahil şehirlerinin güzelliği ve naifliğiyle sizi kucaklıyor. Ben biraz İzmir' e biraz da Havana sahil şeridine benzettim. Elbette Arap unsurları baskın yer alıyor.

İlk durak Mısır Kralı Faruk' un inşa ettirdiği Montaza Sarayı ve bahçesi. Buradan sonra deniz şehrinde balık yenir diye düşünerek deniz manzaralı bir restauranta geçiyoruz.

Öğle yemeğinden sonraki durağımız ise tarihteki İskenderiye Feneri' nin yerine inşa edilen Memlüklülerden kalma Kayet Bay kalesi.

Yol üzerinde Abul Abbas Camii' ni görüyoruz. Tipik bir Arap mimarisine sahip camiyi ben çok beğendim. 

Mısır bugünlerde Ortadoğu' da zor günler yaşayan bir ülke olabilir ama kesinlikle bir kültür ve medeniyetler ülkesi. Dünyanın en büyük kütüphanelerinden biri olan İskenderiye Kütüphanesi' ni gezmeye gidiyoruz. İçeri girmek için bile bir kütüphaneden tahmin edilmeyecek kadar sıra bekliyoruz. 

İster modern ister tarihi olsun kütüphanelerin her türü kabulüm. 

Akşam yemeğimizi de Grand Cafe Fish Market' ta yine denize nazır yedikten sonra 9 gün süren çok maceralı, epey tarih ve kültür kokan Mısır turumuzu tamamlıyoruz. Umarım benim her anından ve her adımından etkilendiğim bu ülkeyi gezebilmeniz için ilham kaynağı olabilmişimdir :) Mısır yazılarımın ilk bölümü için buraya tıklayabilirsiniz.

Sevgiler... 

15 Nisan 2014 Salı

Gezdim Gördüm #9 - Aswan ve Nil Cruise (Mısır)

Sizi bu ay ve önümüzdeki ay 2008 yılında yaptığım 9 günlük Mısır turuna çıkarıyorum. Belki daha önce de yazdım tam hatırlayamıyorum ama gezdiğim onca ülkeden, gördüğüm o kadar şehir, müze, park, kültür her neyse, beni en çok etkileyen kültür ve ulus Mısır ve Küba' dır. (favori şehirlerim Londra ve Floransa hariç tabii ki) Oralarda hissettiğim duygu yoğunluğu apayrıdır.

Mısır' ı ikiye bölmemin sebebi 9 günlük bol destinasyonlu ve bol hikayeli bir tur olduğundan sizi yazı ve görsellere boğmak istemediğimdendir.


Aswan' da Mısır için önemli bir çiçek olan nilüferi sembolize eden anıt. Aswan Barajı bitirilmesi onuruna dikilmiş.

Turumuzun başlangıcı için İstanbul' dan Aswan' a uçuyoruz. Gece geç saatte vardığımızdan direk Old Cataract Hotel' e yerleşiyoruz. Ertesi günkü programımız epey yoğun. Açılış için Aswan Barajı' na (High Dam) gidiyoruz. 1960-1970 yılları arasında Nil nehri üzerinde inşası süren baraj Mısır' ın endüstrileşmesinde ekonomik ve kültürel bir öneme sahip. Barajdan önce her yıl taşan Nil, ciddi zararlar ve kayıplara sebep oluyormuş. 





Buradan sonra Mısır' da gördüğümüz ilk tapınak olduğu için mi yoksa gerçek estetik güzelliğinden mi ya da hikayesinin çekiciliğinden mi bilmiyorum beni çok etkilemiş olan Philae Tapınağı' na feluka denilen teknelere binerek geçiyoruz. Bu tapınak bir ada üzerinde yer alıyor ve büyücü tanrıça İsis' in kutsal yeri sayılıyor. Eski baraj zamanında suların taşmasıyla zaman zaman su altında kalan tapınak yeni barajın yapılmasıyla birlikte tamamen su altında kalacağı anlaşılınca Agilkia adasına taşınıyor ve 1980' de tekrar sergiye açılıyor.




Yine felukalarımıza binerek Kitchener adasına gidiyoruz. Etrafınızı saran sarı coğrafyanın içinde bir vahayı andıran ada aslında botanik bahçesi olarak hizmet veriyor. Mahdist Savaşı' ndaki hizmetlerinden ötürü Lord Kitchener' a verildiğinden aynı adla anılıyor.

Felukalara karşı Kitchener adası.


Günün son durağı Bitirilmemiş Obelisk. Bu dikilitaş, taş yatağının içinde oyularak yapılmaya başlanmış. Kadın firavun Hatşepsut' un (kendisinden yeri gelince detaylı bahsedeceğim) yapılması için kutsadığı bu dikilitaşın yapımı esnasında taşta görülen derin çatlak yüzünden yarım kalmıştır. Eğer bitirilseymiş 42metre yükseklikle dünyada dikilebilmiş en yüksek dikilitaş olacakmış.


Pronto Tur' u tercih ederek memnun kaldığımız bu gezimizde Mısır' da mekan bulmanın zorluğundan dolayı kahvaltı ve tüm yemekler ya kalınan otelde ya da önceden rezervasyonu yapılmış, yemekleri de gerçekten lezzetli restaurantlarda yenildi. 

Sabah otelden valizlerimizi alarak çıktığımızdan, artık Nil Cruise' umuzu gerçekleştirebileceğimiz gemimiz Armada' ya geçiyoruz. Gemi deyince öyle gözünüzde bir Titanic, bir Aşk Gemisi filan canlanmasın sakın. Nehir gemilerinde o kadar lüks ve azamet yok açıkçası. Cruise seven annemle babamın çıktıklarından anlattıkları Captain' s Night hiç yok :) Maksimum Galabeya Partisi.   


Hepi topu budur Armada' nın olayı. Açıkçası başta belirsizliğin tedirginliği vardı; hijyen, yemek ve gemide, nehirde uyuyor olmak gibi konularda. Ancak alışınca fena rahat. Gez gez gez otele döner gibi gel ama aynı zamanda yolculuk et mesafe kat et. Yorulmadan seyahat! 

Günü burada sonlandırıp odalarımıza yerleşiyoruz. Gemi hayatı biraz ilginç. Öncelikle deniz gibi uçsuz bucaksız bir manzara değil de Nil' in sakin ve en azından sağının solunun bitişini görebildiğiniz, kendinizi daha güvende hissettiğiniz bir alan. Odanın yere kadar camlarından manzara keyfi yapabileceğiniz gibi güverteye de çıkabilirsiniz. Aşağıdaki video da güverteden çektiğim...

                                     
Limanda tüm gemilerin yanaşması için yeterli alan olmadığından ilginç bir yöntem uygulanıyor. Karaya paralel bir şekilde tüm gemiler birkaç sıra halinde yanyana diziliyor ve hepsinin yolcu iniş kapıları 2 yönlü açılıyor. Dolayısıyla şanssız gününüzdeyseniz ve limana geldiğinizde yer yoksa karaya ayak basana kadar birkaç geminin içinden geçmek durumundasınız... İlginçtir, güvenlikle ilgili hiçbir sıkıntı yaşanmıyormuş. 

Birkaç saatlik yol gittikten sonra akşam yemeğinden hemen önce Kom Ombo' ya varıyoruz. Timsah Tanrı Sobek' in tapınağını gezmeye.  


Aslında bu tapınağın bir yarısı kötülük tanrısı Sobek' e (diğer adı Seth) aitken diğer yarısı da iyilik tanrısı şahin tanrı Horus' a aittir. Buradaki hiyeroglifler arasında cerrahi şekillerin de olduğunu göreceksiniz çünkü bir dönem burası klinik olarak da kullanılmış. Ayrıca uzun yıllar bu tapınak yer altında kaldığından büyük oranda bozulmadan sürdürmüş varlığını.


Timsah mumyası. Timsah Nil' de en korkulan hayvanlardan biri olduğundan her yıl bir timsah seçilip krallar gibi hizmet edilirmiş kendisine.

Dönüyoruz gemiye... Captain' s Night olmasa bile yine de gemi ruhuna gönderme yaparak akşam yemeğine şık kıyafetlerle iniyoruz. Gece ise Nil cruise gemilerine özel Galabeya partisi. Bu partinin özelliği şu ki, herkes kiraladığı ya da satın aldığı Mısır' a özgü yerel kostümlerini giyip katılıyor. Müzik tabii ki Mısır müzikleri. Gecenin sonunda tannura dedikleri bir dansçı çıkarak, ellerindeki tambur ve ışıklı eteğiyle dönerek yaptığı bir dansla süslüyor geceyi. Bu şovun aynısını Dubai' de de izledik. Bu postumda  bahsetmiştim. 


Peki ben ne mi giydim?

Mısır' a gelirim de Kleopatra olmaz mıyım? :) bu arada Kleopatra beklemeyin, buralarda adı sanı yok, o Shakespeare' e ait. Burada varsa yoksa Nefertiti. Ben gündüz Bitirilmemiş Obelisk' in orada bir mağazadan -rehberin sıkıca uyarması üzerine-ciddi bir pazarlıkla 80 dolardan 15 dolara indirerek aldığım bu abayam ve geminin mağazasındaki mankenden ödünç aldığım yılan tacımla katıldım. Hem grubun kaynaşması için hem de güzel vakit geçirebilmek için hoş bir aktivite oldu.

Ertesi gün bize yine tapınak yolları! Gözümüzü resmen Edfu Tapınağı' na açıyoruz. Kahvaltı bile etmeden faytonlara binerek gittiğimiz bu tapınak da beni çok etkiliyor. Zaten iyilik tanrısı Horus' a ait mekanları sevdim ben epey. Antik Mısır dönemine ait bu tapınak Karnak tapınağından sonraki en büyük ve en iyi korunmuş olandır.


Horus' a ithafen yapılmış tapınağa gelmişken hikayesini anlatmadan olmaz. Horus eski Mısır mitolojisinde gök tanrısıdır, Mısır' ın da ulusal koruyucu tanrısıdır. Bu sebepten firavunlar da kendilerini Horus' un yeryüzü yansıması olarak görürlermiş. Hikayesine gelince; büyücü tanrı İsis Horus' a babası Osiris öldükten sonra gebe kalmıştır, doğumundan itibaren de amcası Seth' in (sobek) baş düşmanı olmuştur. Bu yüzden hayatı boyunca İsis onu korur kollar. Horus' un gözü aynı zamanda 24 saat kapanmayan, uyumayan vicdanın gözünü temsil ettiğinden kötülük timsali Seth bu gözü çıkarmaya çalışmıştır.

Horus' un gözü bu şekilde tasvir edilir. (orantıları verilmiş şekilde)

Seth, Horus' un babası Osiris' i öldürdüğünden doğduğundan itibaren intikam almaya çalışır şahin tanrı. Sonunda Seth ile savaşır ve kazanır. Ancak bu savaşta Seth Horus' un gözünü parçalar. Toth bu parçaları bir araya getirir ve büyü gücüyle de eski haline kavuşturur. Bu hikayeyi uzuunn versiyonuyla kesinlikle Mısırlılardan dinlemelisiniz, çok daha dokunaklı. Böyle önemli bir anlamı olduğu için de Mısır' da Horus' un gözü bizdeki nazar boncuğu muamelesi görür. Ben de hemen bir kolye edindim tabii. 


Ve yine gemiye döner, kahvaltımızı ederiz. Gün boyunca yine Nil' de ilerliyoruz. Bu arada tur başlangıcında rehberimiz hiyeroglif yazılarının Latin harflerindeki karşılığına denk gelen bir çizelge vermişti ve dilersek hiyeroglif yazısıyla ismimizin yazıldığı kolyelerden yaptırabilecektik. Tabii ki hemen bir tane sipariş verdim ondan da :) Yazıyı kapsayan bu şekle "kartuş" deniyor ve bunu gördüğünüzde anlıyorsunuz ki kartuşun içinde yazan bir firavun ismi. 


Yukarıdan aşağıya ismim.

Yol sırasında Esna' da değişik bir olay daha tecrübe ediyoruz: kanal kilidi. Nehirin farklı seviyelerindeki suyun kaybolmaması için yapılan bir baraj sistemi. Tabii nehir ulaşım için de kullanıldığından kapatılması söz konusu değil. Buna çözüm olarak da bir nevi asansör görevi sağlayan platforma geldiğinde, gemi bununla aşağı indiriliyor. Böylece hem su kaybı yaşanmıyor hem de ulaşım aksamıyor. İşte aşağıda da bu boşaltım esnasındaki video. 


Akşamüstü sıralarında Nil cruise' umuzun son durağı Luxor' a varıyoruz. Burada otele geçişimiz yok, bu gece de gemideyiz. O yüzden çıkıp küçük bir Luxor turu atıyoruz, meydandaki Kapalıçarşıyı geziyoruz. Bizim Kapalıçarşı ve Mısır Çarşısı' ndan farkı çok az.


Mısır' dayken Türk olduğunuzu anlayan her satıcı "Hasan Şaş yavaş yavaş" diyor buna kendinizi ruhen, fiziken her türlü hazırlayın zira bir yerden sonra fenalık geçirtecek seviyeye ulaşıyor. 

Mısır' da hayat çok ucuz, ama çok. Zaten yemekler de tur ücretine dahil olduğu için, herhangi bir lüks tüketim mecrası da olmadığından 9 günde 200 USD harcamak gibi kişisel bir rekor kırdım. Bizim gittiğimiz dönemde 100 USD bozdurup 800 Egyptian Pound alıyordunuz, sizin için güncel kuru kontrol ettim, artık 700 pound. Ve inanın bozdur bozdur bitmiyor o para, tabii bolca pazarlık da yaptığımız için.

Turumuz bitince Armada' mıza geri dönüyoruz yemek ve konaklama için... Asıl macera şimdi başlıyor... Luxor, Kral Mezarları, mumyalama müzesi, papirüs yapımı ve müzesi, Krallar Vadisi, Tutankhamon laneti, bokböceğinin etrafında tavaf, Hurghada diye bir cennet, Giftun adası diye bir nimet, çölde serap, bir Akdenizli sahil olarak İskenderiye ve elbette piramitler... 

Hepsi önümüzdeki ayı bekleyecek, bakarsınız o yazı bile ikiye bölünür ;) Mısır' ın söyleyecek çok sözü var...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...