30 Eylül 2013 Pazartesi

Dantelli Masa Örtülerine Yeniler

Herkese merhaba!

Çoktandır masa örtülerinde yeni model paylaşmamıştım. Yeni ciciler geldiğine göreeee size sunabilirim. Üstelik bu iki model örnek değil hemen teslime hazır, bitmiş ürünler. Sipariş verdiğiniz anda ertesi gün kargoya verilebilecek. Bu güzeller kuru temizlemeye gerek olmadan makinede 30 derecede düşük ayar sıkmayla yıkanabilir.

Pembe İsviçre Keteni kumaş dantel aplikeli - Ölçü: 160 x 215 cm
Fiyat: 300 TL





Tıpkı çocukken oynadığımız "komşuculuk" oyunundaki çay saatlerimiz gibi...
Pembe saflığında, dedikodusu bol, kahkahası sonsuz ama en samimi duyguların döküldüğü çay sofralarınız için...





Ekru İsviçre Keteni kumaş Fransız dantel aplikeli - Ölçü: 165 x 240 cm
Fiyat: 350 TL

Ekrunun kibar duruşu Fransız dantelinin asaletiyle birleşince işte çıkan sonuç...
İster çay sofralarınız şenlensin, ister yemekli misafirlerinizin gözü kamaşsın ;)





 Hemen kargo avantajından yararlanmak istiyorsanız bu iki modeli kaçırmayın derim. Sipariş için decorideatr@gmail.com adresine mail atabilirsiniz.


27 Eylül 2013 Cuma

Aslında "O" Bir Peyzaj Mimarı! Röportaj #2

Geçenlerde de bahsetmiştim, yaz bitip sonbahar geldi mi yaz paniğim tutar. Bu yaz yapılacak başka bir şey var mıydı yok muydu diye bir sorgularım kendimi. Yine bu durumdan hareketle son yaz temalı ama aynı zamanda sonbahara girişi yapan bu yazıyı paylaşmak istiyorum....

Bu ayki röportaj konum peyzaj mimarisi ve konuğum peyzaj mimarı Mine Beşoğul Açık. Aslında siz onu Moda Meleği olarak tanıyorsunuz. Mesleğini severek seçmiş olsa da günlük hayatta hobisinin ağır basmasından dolayı modaya kaymış durumda ve benden kıdemlice bir blog yazarı :) üstadlara saygı!

Bugün onu peyzaj mimarı kimliğiyle tanıyacağız bir de.


* Merhaba Mine bize biraz kendini tanıtır mısın?

1987 İstanbul doğumluyum. Anne ve babamın mimar olmasının etkisiyle bir heves 2007 yılında İstanbul Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı bölümüne girdim. Girdikten sonra biraz pişman olsam da artık her şey için çok geçti. Başa gelen çekilir diyerek yola devam ettim :) Şu an e-ticaret sektöründe ve blogger olarak faaliyet gösteriyorum.




* Peyzaj mimarlığının kapsamına neler giriyor?

Yaptığımız iş tam anlamıyla çevre düzenlemesi. Yaşam alanlarını görsel ve fonksiyonel olarak kullanıcıya tasarlamak. Villa bahçeleri, otel peyzajları, rekreasyon alanları, ana yollarda etrafınızda gördüğünüz tüm düzenlemeler peyzaj mimarlarına ait.

* Sence iyi bir bahçe tasarımının sırrı nedir, nelere dikkat edilmeli?

 Peyzaj mimarları çevre düzenlemesini genelde şöyle tanımlar: Çok güzel bir kadının makyajlı ve makyajsız halini düşünün; makyaj güzelliği ön plana çıkarır, gösterişli kılar. Bizim işimiz de böyle, bir yapı ne kadar güzel tasarlanmış olursa olsun eğer başarılı bir peyzaj düzenlemesi yoksa bu çok bir anlam ifade etmez.




* Yeni yapılan sitelerde yeşil alan var gibi görünse de göz alabildiğine çim, dönemsel birkaç çiçek ve cılız birkaç ağaçtan öteye gidemiyor bu durum. Bunun önüne nasıl geçilebilir sence? 

Kullanıcılar hala peyzaj düzenlemesi konusunda yeterince bilinçli değil. Örneğin bir toplu konut içerisinde çim alan ve havuz varsa onlar için bu iyi ve yeterli bir peyzaj uygulaması. Bir yönden hak veriyorum aslında, insanlar yeşil alana o kadar hasretler ki, az bir çim alan bile onları tatmin edebiliyor. Fakat bu durumun önüne geçilmesi, sizin de söylediğiniz gibi bilinçlenmesi gerekiyor. Firmaların maliyetlerden kaçmaması ve işi uzmanlarına bırakması burada kilit nokta oluşturuyor.

* Mevcuttaki bir ormanlık koruluk alanda tüm ağaçları kesip sıfırdan bir şeyler yapmadan ormanı koruyarak yaşam alanı oluşturulamaz mı? Ulu çınarların bulunduğu bir sitede oturamayacak mıyız?

Mümkün olabilir. Esasen buna en güzel örnek babam. Altunizade Hilal Konakları' nın projesi babama ait. Alanda çok yıllık çam ağaçları bulunuyordu. Sırf ağaçların kesilmemesi için bina yerleşimlerini projede ağaçların arasına dağıtarak tasarladı.

* Harika! Benim de hayalimdeki bir görüntü işte bu :)

Aynen öyle. Kaldırılması zorunlu olan birkaç ağacın da taşınarak yeri değiştirildi. Aslında mimarların da bu konuya hassasiyet göstermesi gerekiyor.Mimar ve peyzaj mimarları bir proje söz konusu olduğunda kesinlikle koordineli çalışmalı. 

* Çiçek tanziminde dikkat etmemiz gereken noktalar nedir?

Bir alanın bitkilendirilmesini yapmadan önce başarılı bir survey çalışması yapılmalı. Alanın toprak yapısı, hava şartları, bitkilerin o alana uyumlu olup olmadığı, bakı ve benzeri özellikler iyice değerlendirilmeli. Daha sonra ise görsellik tabii ki ve kullanılan bitkilerin renk ile yapı uyumu-yerleşimi. Gerekli değerlendirmeler yapılmadan önce görsellik ön planda tutulursa yapılan çalışmadan belki de bir yıl sonra eser kalmayabilir. Daha uzun vade düşünülerek görsellik ikinci sıraya konulmalıdır.

* Gözünü kapadığında hayalinde canlanan, olmasını istediğin bahçe/park/rekreasyon alanı nasıl bir yer?

Bence Green Park ve Hyde Park başarılı peyzaj örnekleri. Gözümü kapattığımda şu an tam da orada olmak istiyorum! :)




* Önümüz sonbahar malum. Bu mevsimde bahçemizde balkonumuzda yaratabileceğimiz yeşil alanlarla, çiçeklendirmeyle ilgili birkaç tüyo verebilir misin takipçilerime?

Tabii ki. Sonbahar aylarında dikime uygun çiçekler nergis, sıklamen, sümbül, çiğdem ve tabii ki kasımpatı.



Çiçeği burnunda anne olarak bu yoğun bebekli günlerinde teklifimi geri çevirmeyen ve bu keyifli röportajı veren sevgili Mine' ye tekrar teşekkür ediyorum.

25 Eylül 2013 Çarşamba

Müziğin Sarmaladığı Evler

Bazı evler vardır kapıdan adımını attığın anda kucaklar seni. Evin kokusu mu, rengi mi bu enerjiyi yaratan daha anlayamadan o enstrüman çıkar karşına. Karşı duvarda bir piyano veya öbür köşede bir gitar süsler salonu ya da en güzel koltuğun yanına bir çello kurulmuştur. İşte o an anlarsın ki o ev müzikle yönetilir, sanat kokar. 

Kiminin tüm dünyasıdır müzik, her köşeden başka bir enstrüman, her odadan ayrı bir nota çıkar, en güzel senfoniye dönüşür evin tam kalbinde. 






Bazen de bir zaman makinasıdır, müzik kutusudur çoook eskilerden çıkıp gelen, nostaljiyle sarar sarmalar seni.

Meleklerin çaldığı dünyanın en saf, en huzur saçan müzik aleti arp değil midir peki?* 

Vivaldi yaylıları siner kimi zaman "dört mevsim"i yaşayan evlerin sessiz duvarlarına.

Rock ruhunu damarlarında hisseden bir gençtir bazı bazı, evi canlandıran yeniden gençlik aşılayan...



Bir gün bir çılgın mimar çıkar evlere sığdıramadığı müzik tutkusundan yola koyulur, evi müziğin içine sığdırır...

Kitabın, kütüphanenin en can yoldaşıdır manzarasındaki o kuyruklu piyano.

Ne olursa olsun müziğin yoğurduğu bir evse adım attığın, çıkana kadar gördüğün her şey melodili bir ruhun fısıltılarıdır.


* Not: Yazının ahengini bozmamak için yukarıda belirtmedim ama gördüğünüz gerçek bir arp değil. Arp formunda bir radyatör. Arp çalmayan ama onun tınılarına aşık biriysen benim gibi, bu radyatöre ölür bitersin, nerede bulsam da evin neresine koysam diye düşünür durursun ;) 


İşte bunlar da "decoridea" nın evinin müzik köşeleri





24 Eylül 2013 Salı

Ayşe Tolga ile Aromaterapi Söyleşisi

Cuma günü Bahçeşehir Akbatı alışveriş merkezinde Ayşe Tolga ile aromaterapi ve sahip olduğu Aisha kozmetik hakkında bir söyleşi vardı. Asıl konum dekorasyon ama bu tarz güzellikler, doğal uygulamalar, mis kokular, insan ruhuna iyi gelen aktiviteler oldu mu sizinle paylaşmadan edemiyorum. Aslında hepsi birbirinin döngüsü. Önce fiziksel ve ruhsal iyi olacağız sonra bu iyiliği çevremize yansıtmak için her dokunduğumuz yeri güzelleştireceğiz.

Gelelim söyleşiye. Ayşe Tolga' yı zaten tanırsınız, benim de çok başarılı bulduğum, severek takip ettiğim bir oyuncu. Birkaç yıl önce esanslara, şifalı bitki yağlarına ve aromaterapiye merak salınca bu işin eğitimini almaya karar veriyor. Londra' da aldığı eğitimden sonra holistik (bütünsel iyileşme felsefesi) terapist ünvanı ile Aisha kozmetiği kurarak aromaterapi reçetelerini hazırlamaya başlıyor. Söyleşi ile ilgili genel bilgileri verdikten sonra yağlar ve uygulama alanlarıyla ilgili minik bilgileri madde madde yazacağım. 



"Güzel kokularla terapi" anlamına gelen aromaterapinin tarihi oldukça eski. O kadar ki M.Ö. 5000 yılına kadar giden bulgular mevcut. Çatalhöyük' te bulunan kaplardaki tohumlardan, Mısır' daki mumyalama ritüellerine, oradan Çin' e kadar uzanan bir harita söz konusu. Bilimdalı olarak incelenmesi ise 1928 yılında Fransız kimyager René Maurice Gattefossé' un bir deney sırasında elini yakıp, su sanarak batırdığı lavanta yağının iyileştirici etkisini görmesinden sonra oluyor.


Aromaterapide yağlar ikiye ayrılıyor: Uçucu yağlar ve baz yağlar. Uçucu yağlar daha yoğun olduğundan tatlı badem yağı, jojoba, kayısı çekirdeği veya ayçekirdeği yağı gibi yağlarla seyreltilerek kullanılıyor. Zaman zaman uçucu yağlar maden suyuyla da seyreltilebilir. Susam yağı ısınarak elde edildiğinden pek önerilmiyor, aslında hiçbir yağın ısınmamış soğuk preslenmiş hali tercih edilmeliymiş öğrendiğimize göre, zeytinyağı da buna dahil. Aromaterapi yağları İbn-i Sina' nın bulduğu buhar distilasyonu yöntemiyle bitki özlerinden elde edildiğinden içerikleri çok yoğundur. Bir bitki öz yağını kullanmadan önce buna alerjiniz olup olmadığını anlamak için en hassas derimiz olan kolumuzun iç kısmına, üzerine yağ damlattığınız yara bandını yapıştırıp 20 dakika bekliyorsunuz, herhangi bir tepki oluşmazsa rahatlıkla kullanabilirsiniz. Şimdi kağıt kalemi hazırlayın, notlar alınsın, enfes bilgiler geliyor her daim işinize yarayacak.


Başucu bilgileri:

* Lavanta, soğutucu bir yağ olduğundan yanıkları ve pişikleri iyileştirmede oldukça etkili. Hatta Ayşe Hanım bebek bakımında popo temizliğinde kendi kızında kullandığını, kimyasal içeren ıslak mendillerden çok daha güvenilir olduğunu söyledi. Haksız da sayılmaz hani, bir yanda üretim koşullarını bilmediğimiz bir ürün, diğer yanda damıtılarak elde edilen çiçek yağı.

* Lavanta, kaygı bozukluğu yaşayanlar, uyuma problemleri olanlara özellikle tavsiye ediyor. Lavanta tam bir yatıştırıcı, sakinleştirici. Hamileler ve menopoz dönemindekiler lavanta suyunu (yağı değil bu kez, dikkat) yüzlerine sıktıklarında serinletici olarak faydalanabilirler.

* Tam da içinde bulunduğumuz gibi mevsim geçişlerindeki bahar yorgunluğunu ve miskinliğini üzerinizden atmak için canlandırıcı, turunçgil bazlı portakal, mandalina, bergamot ve greyfurt gibi öz yağları tercih edebilirsiniz. Sınav stresiyle baş etmede de etkili kokulardır, özgüven duygusunu tetikler.

* Yaklaşan kış aylarında üst solunum yollarımızı rahatlatmak ve enfeksiyonlardan korumak için bir parça pamuğa 5 damla çay ağacı yağı ve 5 damla okaliptüs yağı damlatıp kaloriferin üstüne koyabilirsiniz.

* Genelde huzursuz, gergin mizaçlı kişiler günde birer damla melisa yağıyla şakaklarına masaj yaparak kendilerini daha iyi hissedebilirler.

* Yine bir parça pamuğa 5 damla Roma papatyası, 5 damla lavanta damlatmak rahatlamaya yardımcı olur.

* Boyalı saçlara zeytinyağı ile bakım yapmak boya ile yağın tepkimeye geçerek saçı yakmasına sebep olabiliyormuş, aman dikkat.

* Nane yağı depresyon ve matem duygularıyla baş etmede birebir olduğu gibi hamilelik bulantıları ve yol tutması gibi durumlarda da 1-2 damla koklanması yeterlidir. Kışın bağışıklık sistemini de kuvvetlendirir.

* Son yılların trendi argan yağı sadece yeni moda bir akım değil, gerçekten etkili bir yağ. Genel bilinenin aksine sadece saç ve saç diplerini güçlendirmek için değil, içeriğindeki kolajen sayesinde yüz kontürünü toplamada da etkili. Bunun için argan yağına çuha çiçeği yağı, kalendula, buğday özü ve gül yağını karıştırarak sabah akşam uygulayabilirsiniz. Gül yağı oldukça pahalı olduğundan ıtır yağı da aynı işlevi görebiliyormuş. 

* Tiroid için avokado yağı ve sarı kantaron ile hazırlanan formüller tercih edilmeli. Bunun için de tabii ki Aisha' ya başvuracaksınız :) Avokadonun aynı zamanda östrojen seviyesini yükselten bir meyve olduğunu hatırlatayım.



* Ayşe Tolga güneş kremi kullanımında çok titiz davranılması gerektiğini hatırlattı. Bazı güneş kremlerinin içeriğindeki titanyum dioksit deride emilip kana karıştıktan sonra karaciğerde kalıyormuş ve bu yüzden bu içerikteki kremler Avrupa' da toplatılmaya başlanmış. Kendisi de kızını sabah 10' dan önce, akşamüstü 4' ten sonra güneşe çıkardığından hiç krem kullanmamış.

* Duş alınca hepimiz rahatlıyoruz ferahlıyoruz neden mi? Bunun sebebini daha önce bilmiyordum ben de. Duş esnasında gözeneklerden aldığımız suyla 1,5 litre su içmiş kadar oluyormuş vücudumuz.

* Aktardan aldığınız uçucu yağı bir kağıda damlattığınızda 20 dakikada uçar, 20 dakikadan sonra hala kalıyorsa o yağ kullanılmamalıdır.

* Aromatik yağların hiçbiri yüze sürülmemelidir, ancak bitki suları sürülebilir.

* Zaman zaman aktarlarda satılan bitki isimleri yanlış çevrilebildiği için latince isimlerini bilmek en sağlamı.

* Aisha kozmetikte hem bebek sağlığı hem hamileliğin rahat geçirilebilmesi ve doğum sonrası için annelere yönelik pek çok ürün bulunuyor. Tüm detaylarıyla ürünlere buradan ulaşabilirsiniz. 

Ayşe Tolga' ya bir kez daha bu keyifli ve yararlı söyleşi için teşekkür ediyorum. Eminim yukarıdaki bilgiler sizin de çok işinize yarayacak. Kendisi aynı zamanda aromaterapi kursları da vermektedir. Hatta deneyli uygulama yapılan bir kurs gününün fotoğraf çekimi için de söz aldım kendisinden :) İlgilenenler web adresindeki numara ve maillerden iletişime geçebilir. 


19 Eylül 2013 Perşembe

Çılgın mı Çocuk Ruhlu Mu?

Modern dünyada çalışma şartları, para kazanmak bir hayli zorlaştı. Herkes "nasıl farklı olurum?" un, kendini kanıtlayabilmenin derdinde. Bunu yaparken de sınırlar fazlasıyla zorlanıyor elbette. Hem çalışanlar hem de işverenler için de geçerli durum. Çalışanlar kendilerini göstermeye çalışırken işverenler de bir yandan şirketlerini cazip kılmanın yollarını arıyorlar. Sundukları imkanlar bir yana artık ofislerde de farklılık ve ilgi çekici ortamlar yaratıyorlar. Ben de bunlardan bazılarını derledim. 


Bu, Fiskars makas ve benzeri gereçler üreten firmanın yönetim binasından bir görünüm. Yapılan işle ilgili bu tarz uygulamaları beğeniyorum. Önceden gezdiğim birkaç fabrikada Fiskars gibi ürettikleri ürünlerden bir robot yapmışlardı, diğerinde de ufak bir düzenekle hazırlanmış elektriksiz çalışan bir düzenek vardı.

Ofis kapıları çalışanların zevkine göre dizayn edilebilir. Bu biraz maliyetli olabilir tabii ki herkesin fikrini sorup ona göre düzenlemek ve işe giren işten çıkan her personel için bunu yapmak... (ben Londra telefon kulübesini alabilirim hiiiiç sakıncası yok)

Tamamen inşaat ve malzeme taşıma paletlerinden oluşturulmuş bir ofis. Bir palet firması yapsa bu kadarı biraz boğucu olabilecekken hatta patron hakkında "cimri" gibi yorumlara dahi sebep olabilecekken :) iş kolu farklı bir firmada çalışanlar tarafından esprili bulunabilir.

Super Mario duvar kağıtlı bir ortam çocuk odası dışında ofisler için nasıl bir motivasyon kaynağı olabilir soru işareti :) Tabii tüm bunların yapılmasında insanın yaratıcılığının ve sorgulamacı, üretken yönünün çıkabilmesi için çocukluğundaki gibi koşulsuz soru sorması, saçma da gelse her türlü fikri dile getirebilmesini sağlayabilmek yatıyor.  

Yukarıdaki ofise tam anlamıyla bayıldım! Kim böyle orman içinde su kenarı bir ev atmosferinde çalışmak istemez ki...

Yine eğlence odaklı bir yaklaşım tarzı, hatta biraz da adrenalin!

İşte çok cici bir örnek daha. Banyo aksesuarları satan bir firma için daha anlamlısı olabilir mi? Özellikle de küvetten masa yapıp sandalyesini avangard bir seçimle tamamlayıp, duvarları graffitilerle süslerseniz.. 

Aydınlık bir ortam sağlayan şeffaf kapsüller oldukça klostrofobik! Ben almayayım, alana da mani olmayayım...

Amerikalı bir firma Cadılar Bayramı arifesinde çalışanlarını daha ofiste bayram havasına sokmuş :)

Tıkır tıkır işleyen saatler, mekanizmalar. Ofisler için gayet anlamlı...

Bu ters dönmüş parkeleri görür görmez aklıma gelen: Hatırlar mısınız bilmem Robin Williams' ın Jumanji isimli bir filmi vardı (tavla-monopoly tarzı yürütmeli ilerlenen oyunda sırası gelen komutlarda binbir türlü felaket yaşanır) Çocukluk aklımla beni bir hayli etkilemiş bir fantastik filmdi. Evin içinde oluşan orman, parkeleri delip, fışkırtarak büyüyen dev çiçek ve tufan sahneleri geldi gözümün önüne :)

Biraz yarışa ne dersiniz?

Az önceki itfaiye merdiveni direkli seçenekten sonra kaydırak daha eğlenceli bir merdiven opsiyonu. Kaydırak Google da başta olmak üzere pek çok firmada tercih ediliyor.

Ve tabii ki favorim. Uygulamada zor da olsa (masadan kalkınca ayakkabını çorabını giy, kalk, git) her daim kumsaldaymış gibi ayağınızın altında incecik taneleriyle yumuşacık kumu hissetmek güzel olmaz mıydı?

Siz en çok hangisini beğendiniz?




17 Eylül 2013 Salı

Gezdim Gördüm #3: Madrid ve Endülüs

İspanya ile başlamışken, bu sıcakkanlı güzelim Akdeniz ülkesiyle ilgili yıllar içinde gezdiğim gördüğüm tüm detayları aktarmak istiyorum. Temmuz ve ağustostaki yazılardan sonra bu ayki Madrid ve Endülüs ile İspanya defterini şimdilik kapatıyorum. (önümüzdeki yıllarda farklı şehirlerle geri açmak üzere)

Madrid ile başlayalım. Evlenmeden önce ailemle gittiğim bu turda Setur' u seçmiştik ve belirtmeliyim ki tur boyunca hiçbir sıkıntı yaşamadık. Grubun kalabalık olmasından kaynaklanan olası problemlerin hiçbirini yaşamadık. Rehberimiz Aslı Hanım ise işini severek yaptığından aktardıklarını keyifle dinledik. Hafızam genelde çok kuvvetli olmasına karşın rehber bilgilerini es geçmiş olduğumdan sadece isimler mevcut gezi yazılarımda, şimdiden duyurulur :)

Sabah erken saatlerde Iberia havayollarıyla Madrid semalarından inişe geçtik. Temmuz sıcağının sabahın erken saatlerinde bile ne kadar kavurucu olduğuna inanamazsınız. (Madrid sıcağını Cordoba sokaklarında baygınlık geçirmemek için başımdan aşağı su boşaltırken mumla arayacağımı tahmin edemiyorum tabi o an) Otele yerleşir yerleşmez Madrid turu başlıyor. İlk durak Don Kişot anıtı. Yanındaki yaveri Sanço Panza ile  poz vererek yolumuza devam ediyoruz.




Buradan Cristobal Colon (Kristof Kolomb) heykelini görmeye ve Puerto del Sol meydanına geçiyoruz. Bu meydan oldukça büyük ve canlı olduğundan pek çok konsere ve çeşitli etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda İspanya' nın ulaşım sisteminin de merkezi. 







Buradan Madrid' in heyecanla beklediğim en ünlü müzesi Museo Nacional del Prado' ya geçiyoruz. Diego Velazquez, El Bosco, Goya gibi İspanyol ressamlar başta olmak üzere pek çok İtalyan ressamın da eserinin bulunduğu bu büyük müzeyi gezmek gerçekten çok keyifli ve etkileyici. El Bosco' nun "El Jardin de las Delicias" ını, Velazquez' in "Las Meninas" ını dünya gözüyle görmelisiniz.

Akşam yemeği için rehberimizin tavsiyesi üzerine İspanyolların da sıklıkla tercih ettiği köklü bir mekan olan La Cabaña Argentina adlı bir Arjantin restoranını tercih ettik. Bildiğiniz gibi Arjantin mutfağı dendi mi akla sığır eti gelir. En çok sığır üreten ülkenin bunu pişirmedeki başarısı da dünyaca ünlü oluyor tabi. La Caaña' yı da bu yüzden tavsiye ediyorum Madrid' e yolunuz düşerse. Akşam yemeği İspanya' da 22.00' den itibaren anlam kazandığı için biz de bu saatte gidiyoruz ve geceyarısına doğru mekandan ayrılıyoruz. Buradan sonra ünlü gece hayatına olan merakımızı gidermek üzere Madrid' in en havalı gece klüplerinden birine giriyoruz. Palacio de Gaviria! Evet burası 19. yüzyıldan kalma gerçek bir saray. Gece klübüne çevrildiğinde duvarlardaki tüm freskler ve tarihi doku korunmuş. Dolayısıyla kendinizi sarayda bir baloya davet edilmiş gibi hissedebilirsiniz. Burası sadece disko olmaktan ziyade her türlü dans etkinliğinin yapıldığı bir dans klübü. Farklı salonlarda farklı etkinliklere, tango veya vals gecelerine denk gelmeniz olası. Görülmesi gereken bir mekan. 




Buranın bir gece klubü olduğunu tahmin edebilir misiniz?

Malum tur yolcusuyuz, ertesi gün yoğun bir program bizi bekliyor. Gece gezmesini fazla uzatmayarak hemen yakınlardaki İspanyol güzelliğini tatmaya gidiyoruz: "churros con chocolate". Bunu her gören Türk evladı, "aaaa bizim tulumba" yakıştırmasını yapar ki değil! İnsan yapısı gereği kendinde olanla bağ kurarak yeni olana yakınlık kurmak ister, tamam, buna karşı değilim ama yurtdışına çıkıp da kıyasladığı şeyin kendindekini övüp, oradakini küçümseyenlerin tavırlarını anlayamıyorum açıkçası. Farklı bir yerdesin, senin ülkendeki daha güzel olabilir ama oraya uyum sağla, tatilin keyfini çıkar işte! :) Evet tulumbamıza şeklen benziyor ama şerbetli değil, hamur yağda kızartıldıktan sonra üzerine şeker serpiliyor ve sıcak çikolataya batırılarak yeniyor. Yolunuz düşerse mutlaka deneyin. 



İkinci günümüzde erkenden yollara dökülüyoruz, Toledo' yu görmeye. Bu tur extraydı, Madrid' e fazla zaman kalmıyordu gezmeye ama yine de Toledo' yu görmeden edemedim. Unesco Dünya Mirası listesinde yer alan İspanya' nın eski başkenti 16. yüzyıldan bugüne kadar değişmeden gelmiştir. Şehrin katedrali ise ünlü ressamların eserlerine ev sahipliği yaptığından dünyanın önde gelen müzelerinden de kabul edilir aynı zamanda. Katedral çıkışında yerel bir fotoğrafçı siz daha ne olduğunuzu anlamadan fotoğrafınızı çekiyor kaçak göçek. Siz yürüyüp gidiyorsunuz anlam veremeden sonra şehrin kapılarından çıkarken resminiz minik tabaklara basılmış birer Toledo hatırası haline geliyor. İzin ver bari poz verelim öyle çek :)


Akşam Madrid' e döndüğümüzde ise otelde kendimize bir çeki düzen verdikten sonra hazırlanıp çıkıyoruz. Önce yolumuzun üzerindeki Debod Temple' a uğruyoruz. Bu bir Mısır tapınağı. İspanya' da Mısır tapınağının işi ne? Şu ki; bu tapınak M.Ö. 2. yüzyılda Mısır' ın Aswan kentinde (Mısır gezimi yazdığımda Aswan' dan bolca bahsedeceğim) inşa edilmiş. 1960' ta Büyük Aswan Barajı' nın inşası esnasında tapınağın varlığı tehlikeye giriyor ve bunun üzerine UNESCO dünya çapında bir çağrı yapıyor bu tarihi mirası kurtarabilmek için. Önceden Abu Simbel tapınaklarını kurtarmış oldukları için de Mısır hükümeti Debod tapınağını İspanya' ya bağışlıyor. Hikaye bundan ibaret. 

O zamanlar henüz Mısır' daki Philae, Karnak, Luxor, Komombo gibi muazzam tapınakları görmemiş olduğumdan Debod Temple da bir hayli etkilemişti.

Tapınak turu biter bitmez Madrid' in en büyük ve en güzel parkı olan, şehrin kalbi El Parque del Retiro' ya geçiyoruz. Tabii ki flamenko şov için. Parkın içinde yer alan Florida Park adlı mekanda muhteşem gösteriyi izliyoruz sangrialarımızı yudumlayarak.



Üçüncü gün Cordoba' ya doğru yola çıkıyoruz otobüsle. Zaten devamlı yollardayız. Rehberimiz Aslı Hanım "bir İspanyol' a 7 günde 6 şehir gezdim diye bu turu anlatsanız kafayı yer" diye boşuna demiyordu. Onlar gibi rahat ve yavaş bir millet için biraz zor bir program. 

Bizim tarihten özellikle camisi ve medresesiyle tanıdığımız Kurtuba gerçekten çok etkileyici bir şehir. Bir dönem yoğun bir Müslüman nüfusa ev sahipliği yapmış olan Endülüs bölgesinde görebileceğiniz çoğu eser Mudejar tarzında. Mudejar, İber yarımadasına Hristiyanlığın geldiği yıllarda burada yaşamaya devam etmiş Müslüman topluluğa deniyor. Tabi ister istemez bu dönemde Arap ve oryantal etkiler söz konusu. 

Şehre vardığımız gibi sonradan kiliseye çevrilen Cordoba camisini geziyoruz. Şu an tamamen turistik amaçlı geziliyor, ibadethane olarak kullanılmamakta. Ardında meydanda keyifli ama aylak aylak dolanarak bir tur atıyoruz ve Yahudi mahallesi olarak bilinen Juderia' ya geçiyoruz.

Cordoba Camii

Bu kadar gezi yeter diyoruz çünkü 50 derece sıcağı gördüğümüz Juderia' nın dar sokaklarında turlarken en son sıcaktan bayılmamak için başımdan aşağı bir şişesi su boşalttığımı biliyorum ki bu beni tanıyanlar için fazlasıyla şaşırtıcı bir durum :) Ve bunun hemen ardından İspanya kralının da Cordoba' ya geldiğinde gittiği restaurant olan Juderia' daki El Caballo Rojo' ya geçiyoruz yemek için. 1960' lardan beri hizmet veren bu köklü mekanda balık ve kırmızı et de yenebiliyor. Hatta boğa kuyruğu meşhurmuş ama vejeteryan olmamama rağmen bu kadar da sakatata girmeye lüzum yok diyerek balık tercih ediyorum. Gerçekten yediğimiz her şey çok lezzetliydi, dolayısıyla bu restaurantı da gidilecekler listenize ekleyebilirsiniz gönül rahatlığıyla. Çıkışta yine meydanı ve çevreyi turlayarak günü bitiriyoruz.

Bu bol saksılı evlerin duvarlarını gördünüz mü bilin ki Endülüs' tesiniz.


Dördüncü gün tabii ki yine yollar yollar... İstikamet Granada. Granada İspanyolca' da nar demek ve şehrin ambleminde de görebiliyoruz.


Granada demek Endülüs Emevileri' nden kalmış olan görkemli Al-Hambra Sarayı demek. 1200' lü yıllarda yapımına başlanan saray İslam medeniyetinin belki de en nadide eserlerinden. 19. yüzyılda restorasyonuna başlanmış ve ancak 20. yüzyılda bitirilebilmiş, restorasyon öncesi adeta dilenci yuvasına dönmüş olan atıl saray tekrardan kazanılarak turist ziyaretine de açılmıştır. Bahçelerini de gezerseniz -ki tavsiye ederim- rahatlıkla 2-3 saatte ancak bitirebilirsiniz sarayı.




Saray sonrasında Granada' nın ünlü caddesi Granvia' da geziyoruz. Endülüs kültürüne dair pek çok ürün bulabileceğiniz harika mağazalar var. 


Granada Katedrali ise son durağımız. İçinin ne kadar görkemli inşa edildiğine bakar mısınız? Gotik yapılması planlanan katedral yapım esnasında Barok ögeler de eklenince bir hayli gösterişli bir hal almış.


Granada' yı da bitirip otelimize dönüyoruz. Endülüs' teki son günümüz ise Sevilla' ya ait. Ertesi gün erken saatte tekrar otobüse doluşup yollara dökülüyoruz. Sevilla bana kalırsa Endülüs bölgesinin incisi. Her ne kadar ülkenin iç kısımlarında kalsa da bir sahil şehri kadar neşeli ve dinamik bir yapısı var, tam bir Akdenizli. Şehre girer girmez Plaza de Espana' ya uğruyoruz. Bu güzel kızıl meydan 1928 yılında inşa edilmiş ve Rönesans ruhunun İspanyol zevki ve mimarisiyle birleşimi olarak görülür. İleride gördüğünüz kolonların altındaki her bölmede İspanya' nın her şehri isimleri yazılarak mermerlerle betimlenmiştir.


Bu turu bitirip yine UNESCO Dünya mirası olarak ilan edilen ve Avrupa' nın hala yaşam sürülen en eski sarayı olan Alcazar' a geçiyoruz. 14. yüzyılda Araplar tarafından yapılmış olan bu saraya tabii ki yine gösterişli Mudejar tarzı hakim.


Saraydan sonra bir diğer ihtişamlı yapı olan Catedral de Sevilla' ya geçiyoruz. Bu katedralin içini gezmedik ancak sonradan biraz araştırdım da kesinlikle görülmesi gerekirmiş.



Görkemli sarayı gezdikten sonra Barrio Santa Cruz caddelerinde gezinebilir, flamenkoya dair her türlü malzemeyi daha uygun fiyatlı olarak bulabilirsiniz. Madrid' de veya İspanya' nın farklı bir şehrinde flamenko gösterisi izlemiş olsanız bile Sevilla' ya geldiğinizde daha yerel bir mekanda bir gösteri daha izlemenizi tavsiye ederim. Ben o zaman fırsat bulamamıştım ancak flamenko ruhunu en içten hissedebileceğiniz şehirlerden biridir Sevilla.

Birbirinden güzel şehirleri, capcanlı sokakları ve neşeli kültürüyle merakınız yoksa bile İspanya' yı görülecek yerler listenize almanızı öneririm. Geldiğinizde mutlaka kendinizi bu sıcak insanlara ve etkileyici tarihe kaptıracaksınız ;)

Not: Bu turumuzun bitimi Barcelona iledir esasen. Ancak zaten sadece 1,5 gün gezebidiğimiz için Barcelona' nın detaylarına diğer yazımdan buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.  

Edit Not 2: Bu yazım Türkiye' nin ilk flamenko dergisi Azul Mavi dergide gezi yazıları bölümünde de yayınlanmıştır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...