31 Aralık 2013 Salı

Mutlu Senelerrrr

Ne mutlu ki yepyeni bir yıl kapıda. Geçip giden 365 günün getirdikleri ve götürdükleri ne kadar iyi veya kötü olursa olsun hepsi birer anı olup donup kalıyor hafızalarda... Tertemiz ve umut dolu yeni senenin bilinmeyen coşkusu sarıyor. 

Herkes kendince yeni planı yapıyor, dilekler diliyor. Bir de ne olursa olsun ben çift rakamların uğuruna inanıyorum. Çift rakamlı yılda doğup, çift rakamlı yıllarda okullardan mezun olup, çift rakamlı yılda evlendiğim, güzel olaylarım çift rakamlı yıllarda olduğu için mi bilmiyorum :) O yüzden inanıyorum 2014 son yılların en güzelllll yılı olacak, e olsun o zaman hepimize :)

Nice mutlu güzel seneler herkese.. Hoşgeliyorsun 2014! 



Ev Stil - İskoçya

Herkese selam!

Bu güzel cuma gününü postsuz bırakarak haftasonuna girmek istemedim. Geçen aydan biliyorsunuz Birleşik Krallık yazı dizisini başlatmıştım. Bu ayki İskoçya gezi yazımın birkaç detayı eksik olduğundan, pazartesi yayında olacak. Şimdi ise karşınızda Ev Stil - İskoçya! 
   
Esasen klasik rüzgarlar estiren bu nostaljik tarz, İskoçların milli giysileri kiltin ekose deseninden alır genel ruhunu. Döşemelik kumaşlardan, perdeye, yastıklara, hatta züccaciyeye uzanan geniş bir yelpazede kullanılır. 

Peki ekoseden başka neler var? Yine koltuk şalları ve yastık kumaşlarında kullanılan yumuşacık yünler, kaşmirler dokunma hissimize hitap eder. Genel ambiyansa baktığımızda da koyu renge boyanmış duvarlar ya da yoğun desenli duvar kağıdı kullanımı göze çarpar.


Duvar kağıdında kullanılmayan iri desenlere perdelerde veya halılarda da rastlanabilir.

Diğer bir başrol oyuncusu da yoğunlukla koyu renk kullanılan ahşaplar. Çizgilisi, harelisi, hamı ne olursa olsun materyal ahşap olsun!




İri çiçekli desenlerin domine ettiği İngiliz stili tabii ki İskoç tarzına da yansımış durumda...






Sizin favoriniz hangisi peki?

30 Aralık 2013 Pazartesi

Gezdim Gördüm #6 - İskoçya

İskoçya dendiği an benim gözümün önünde beliren ilk kare şudur: ismi North Charlton Farm olan o sevimli ve huzur dolu çiftlik evi. Ufak bir "foreshadow" yaptım, az sonra bu konuya geleceğim ;)

Geçen aydan hatırlarsanız bir Birleşik Krallık yazı dizisine İngiltere ile başlamıştım. ( yazı için buraya bir tık ) O gezinin devamı olan İskoçya ile sürdürüyorum. 


Evin sarmaşık kaplı dış cephesi

Londra' dan kiraladığımız arabamızla yola koyulup, Leeds' te bir öğle yemeği molasından sonra, Edinburgh' a doğru devam ettik. Ve işte Edinburgh' a varmamıza neredeyse 45 dakika 1 saat kala Alnwick kasabasının gidiş geliş tek şerit yolunda ilerlerken taa uzaktan gözüme çarptı o ev ve resmen bizi çağırdı. Belki de sadece beni... Yol üzerinde gördüğümüz tipik İngiliz ve İskoç evlerini yakından incelemek için ara yollara saptığımız gibi (bir örneği de İngiltere yazısında) yine öyle yaptık. Minik tabelası dar yola yönlendiriyordu ancak girişi bulmak biraz zorladı. Ulu ağaçların arasında bir kuytuda kalmıştı kapısı. Etraf o kadar sessizdi ki biri var mı yok mu anlayamadan, ama içini gezme hevesiyle kapıyı çaldık; çünkü burası aynı zamanda butik otel hizmeti veren bir çiftlik eviymiş.

(O an nasıl olup da çekmedik bilmiyorum ama web sitesinden evin karelerini koyacağım.)



Kapıyı tam anlamıyla pamuk beyazında saçları olan, al yanaklı bir teyze açtı, hemen bacaklarına dolanmış al yanaklı minik bir kızla. "Heidi' nin evine mi düştük, ne sevimli insanlar açtı kapıyı, nerdeyiz Allah' ım?" diye düşünürken evi gezmek için izin istedik, memnuniyetle içeri kabul ettiler. Daracık minicik bir koridora giriyoruz sol kapıyı açıp sevimli yemek odasını görüyoruz, hemen yan kapısı da şirin bir mutfak ve masanın üzerinde yeni pişmiş kurabiyeler! Biraz daha ilerleyip salona varıyoruz. Bizdeki butik otel mantığından çok uzak ancak size kendi eviniz konforunu sağlayan, kendine her şeyiyle yetebilen bir çiftlik evi.



Fazla büyük olmayan salona girdiğinizde hemen karşınızda bir şömine, sağ duvarda antika bir piyano ve solunuza döndüğünüzde cam kenarına manzaraya karşı konuşlanmış pofuduk koltuklar. Önünüzde ise "zengin, bol, gür yeşillik" anlamında kullanılan tam "lush green" bir manzara. Az biraz uzakta görülen otlayan, cinsini bilemediğim ama gidip kucaklama hissi uyandıracak kadar beyaz ve iri yünlü koyunlar. Büyük koltuğa kurul, bir kupa çayını al, battaniyenin altında bütün gün kitap oku ya da bir şeyler karala. 
Normalde konfor ve lüks ortamı sağlanan mekanlar tercih sebebim olmasına rağmen lüksü değil ama konforu tam anneannenizin evi kıvamında sağlayan bu çiftlik evine resmen vuruldum. Ayrıca şömine üzerindeki çerçevelerde bizi gezdiren pamuk saçlı teyzenin-adı Mrs. Sylvia' ymış- Kraliçe Elizabeth ile resmini görüp "nasıl yaniii?" kıvamında soruyorum :) Meğer Sylvia teyzemiz kraliçeden "üstün hizmet nişanı" almış. Bizim camdan çok azını görebildiğimiz küçük ve büyükbaş hayvanlardan oluşan devasa çiftliğin sahibiymiş, eşi, oğlu ve geliniyle işletiyorlarmış.

Odalarda konaklayanlar olduğu için üst katı göremedik o yüzden yine websitesinden görsel paylaşıyorum.

Minik turdan sonra teşekkür ederek evden çıkıyoruz her bir mertrekaresini hafızama doldurarak, her kafa dinleyip, uzaklaşmak istediğimde buraya kaçabilmeyi dileyerek.  

Akşamüstüne saatlerinde nihayet Edinburgh' a varıyoruz. Otelimiz merkeze yakın. İlk akşamı etrafı keşfe ayırdık. Yemek yeyip otele yerleştik. 

İkinci gün erkenden Edinburgh Kalesi' ni gezmeye gidiyoruz. 

Kaleden şehre kuşbakışı manzara

Edinburgh kalesi her eski medeniyet kalesi gibi şehrin en yüksek tepesine 12. yüzyılda inşa edilmiş. Tabii ki hem şehri rahat gözlem ve hakimiyet için hem de sahip olunan gücü, halka karşı vurgulayabilmesi için. Tarih boyunca da İngiliz ve İskoç güçler tarafından devamlı el değiştirmiş, kaleye sahip olan, şehrin sahibi olmuş. 

İngiltere ve İskoçya gezimin en can alıcı kısmı tarihi yerleri gezerken İngiliz dili edebiyatı okurken sullar seller gibi işlediğimiz İngiliz tarihi bilgilerimin tekrardan üzerinden geçiyor olmaktı.

Kale yüzyıllar içinde devamlı el değiştirip pek çok savaşa maruz kaldığından birçok kez de renovasyondan ve yeniden yapım aşamasından geçmiştir. 1927' den beri de Ulusal Savaş Müzesi olarak geçmektedir.



Tarihte önemli yer edinmiş kral ve kraliçeler anlatılırken kronolojik olarak ilüstrasyonlarla desteklenmiş. Gezmesi çok keyifli bir kale, müze.



Kraliyetin Şeref Ganimetleri

Gayda - ekose buluşması! İşte İskoçya!

Buraya gelip kaleyi gezmezseniz büyük kayıp, benden söylemesi. 

Edinburgh küçük bir şehir olduğundan bir şehir daha görebilmek adına kaleden çıkıp Glasgow' a gidiyoruz, ki bir hata. Biz yaptık, siz yapmayın İskoçya' ya ayırdığınız koca bir haftanız olmadıkça. Burada gözünüze çarpacak olan yerler, Bank of Scotland' ın gösterişli, tarihi binası...


George Meydanı...

Modern Sanat Galerisi...

ve Glasgow Necropolis. Buraya bizim vaktimiz kalmamıştı ama 1800' lü yılların ortalarına doğru inşa edilmiş olan Viktorya dönemi bu mezarlık oldukça gösterişli anıtmezarlardan oluşuyor. Tatilinize farklı bir boyut katmak isterseniz rotaya alınabilir.

Biz Edinburgh' a geri dönüyoruz kaleye nazır Princes Caddesi' nde turlamaya... Burası kalenin ve onu ayakta tutan vadinin karşısında boylu boyunca uzanan, şehrin en önemli ve en işlek caddesidir. Kaleyi gördüğünden prenslere ithaf edilmiş olması gibi stratejik bir önemi olsa da, şimdilerde ana amacı alışveriş olan bir caddedir. Trafik sadece otobüs ve taksilere açıktır, özel araç girişi yasak. 

Günümüzü burada gezinerek ve yemek yiyerek tamamlıyoruz.

Son günümüzde uçak saatimiz geç olduğundan bir yer daha görebiliriz deyip otelin lobisindeki yerel ilanlar bölümünden bulduğumuz Hopetoun House' ı rotaya alıyoruz. Turistik şehirlerin otellerinde ille de bulunan bu ilanlar bölümünü her zaman karıştırırım, size de tavsiye ederim. Çoğu zaman rehber kitaplarda bulabileceğinizden fazlasıyla karşılaşırsınız. Belki de önceden çalışıp yaptığınız programınıza küçük yerel değişiklikler eklenir, iyi de olur. 

Hopetoun House' dan Quinsferry Köprüsü' nün görünümü.

Edinburgh' daki devasa Quinsferry Köprüsü' nü geçerek vardığınız South Quinsferry' de yer alan Hopetoun House 1700' lü yılların tam da başında Sir William Bruce tarafından Hopetoun Kontu için inşa edilmiş.

Gözünüzün alabildiğine kocaman bir arazide yer alıyor etrafı ağaçlarla çevrili. 

Tabii her tarihi yapıda olduğu gibi buranın da kütüphanesine bayılıyorum ve hemen foto! ;)

Şimdilerde turist ziyaretine açık olmasının yanı sıra bu saray yavrusu çeşitli balolara ve dileyenlerin düğünlerine ev sahipliği yapıyor.


Havaalanına doğru yola çıkarak bir tatilimizi daha sonlandırıyoruz tekrar tekrar Birleşik Krallık sınırlarında olabilmek dileğiyle :) 

25 Aralık 2013 Çarşamba

Merry Christmas

Günlerdir Noel ve yılbaşı kutlamaları için çeşitli paylaşımlar yaptım, umuyorum işinize yarayacak şeyler kapmışsınızdır. Ve işte bu günlerden ilki geldi çattı. Kutlayanına ilgilisine mutlu noeller diliyorum ;)



Ayşe Arman ile Mahalle Sohbetleri

Geçtiğimiz hafta çarşamba Nişantaşı City' s Mahalle' de Ayşe Arman ile Mahalle Sohbetleri gerçekleşti. Her ay birkaç konuk ağırlanan bu güzel söyleşi ortamının bu ayki konukları astrolog Filiz Özkol, sunucu-yazar Ece Vahapoğlu ve ünlü tarihçi ve turist rehberi Saffet Emre Tonguç idi. 


Yeni yıl ile ilgili yazmış olduğu kitabından bahsederken 2014' te bizi nelerin beklediğine de değindi. Hemen notlar alınsın ;) Önümüzdeki yılın özellikle ilk 6 ayındaki en şanslı burçlar yengeç, boğa, başak ve oğlaklar. Temmuz ayına kadar gezengenlerin retro dediğimiz geri hareketleri olduğundan tüm burçlar biraz zorluklar yaşayabilir. 1 şubata kadar ise Venüs gerilemesi olduğundan, hanımlar, güzellik, estetik ve dış görünüşle ilgili hiçbir müdahalede bulunmuyoruz diye uyarıda bulunuyor.  


Güncel konulardan bahsederken Ayşe Arman seçim sonuçlarını tahmin edip edemeyeceğini soruyor Filiz Hanım' a. Aslında tahmin yürütülebileceğini ama sağlam bir tahmin olabilmesi için seçim tarihinin tam bilinmesi ve partilerin kuruluş tarihlerinin incelenmesi gerektiğini söylüyor. Söyleşiye gelen dinleyicilerden biri burç ve yükselen ayarlamak için sezeryan doğumda neye dikkat etmek gerektiği gibi pek ütopik bir soru sordu ki yapanlar yok değil ama bana kalsa biraz abartı bir durum artık o kadarı :) Yine de ilgilenene notum olsun, kariyer, aşk gibi gelip geçici konulardan ziyade dikkat edilmesi gereken tek şeyin o anki olumlu hareketlerine göre gezegenlerin sağlık evine isabet etmesiymiş. 


Ece Vahapoğlu, protokol sunucusu, tercüman, yazar, gazeteci gibi özelliklerinin yanına son yıllarda bir de wellness eğitmenliğini ekledi. Sağlıklı yaşam için gereken tüm aşamalara dair sizi yönlendirip, gerekli ekibi sağlayıp hayatınızı değiştiriyor. İlk olarak "60 Günde İdeal Vücut" ve "60 Tarifte İdeal Mutfak" kitaplarıyla bu işe başlayıp bugünlerde çıkardığı "Ece Vahapoğlu ile İdeal 21" kitabıyla devam ediyor. İşin 21' deki sırrı, bir davranışın alışkanlık haline gelebilmesi için 21 gün / 21 kez yapılması gerektiği felsefesinden yola çıkıyor. Program dahilinde 15 kişilik bir ekiple çalışılıyor olması. Diyet tarzınız diyetisyeninizle planlanıyor ve buna göre hazırlanan yemekler adresinize teslim ediliyor. Tabii ki sadece yemekle kalmayan bu program bol egzersiz ve meditasyonla da destekleniyor. Ece Vahapoğlu da haftada 3 gün bu programı takip edenlerle yürüyüş yapıyor ve diğer günlerde de yakından takip ediyor gidişatı. Detaylı bilgi için www.ecevahapoglu.com u inceleyebilirsiniz.

 

Ayrıca o gün birkaç faydalı bilgi de verdi hemen maddeleyeyim:

* Dümdüz yolda 50 dakika gibi bir zaman yürümenin fazla etkisi yokmuş. Aralarda birkaç dakika koşup dolaşımı hızlandırıp tekrardan yürümek gerekliymiş.

* Alkali beslenme ve yaşam tarzını benimsemeliyiz.

* Sabahları aç karnına hafif ılık suya yarım limon sıkıp içmeliyiz.

* Balığın faydaları malum; ancak somonu mümkün olduğunca sık tüketmek lazım çünkü omega 3 açısından en zengin balıklardan biri. Üstelik omega 3 kaymak gibi nefis bir cilde sahip olmak için de önemli bir anahtar.

* Bir banyo fırçası ile sol ayaktan başlayarak kalbe doğru yukarı hareketlerle vücudumuzun her yerini hafifçe tarıyoruz. Bastırmaya gerek olmadan da bu şekilde yapılan masaj tüm vücut dolaşımını hızlandırarak zindelik kazandırıyormuş, mutlaka denemek gerekli.

* Gece yemeklerinden sonra meyve kesin yasak.


Gelelim üçüncü ve benim de merakla beklediğim konuk Saffet Emre Tonguç' a. Kendisini ilk olarak Hürriyet' in seyahat ekindeki yazılarından tanıyordum. Sonra git gide basında da epey yer almaya başlayınca kendisinin ne kadar bilgili bir rehber, tarihçi, seyahat yazar ve fotoğrafçı olduğunu anladım. 124 ülke gezmiş olan doktoralı bu rehber bildiğiniz rehberlerden oldukça farklı. Anlattıkları ve tarzıyla sizi sıkmadan bilgi bombardımanına tutuyor ve siz de zevkle dinliyorsunuz. Kendisiyle kesinlikle bir yurtiçi veya yurtdışı tur yapılmalı. Mesleğinde o kadar iyi ki Türkiye' ye gelen çoğu ünlüyü kendisi gezdirmiş. Bunların başında Madonna, Colin Powell, Calvin Klein, Oprah Winfrey, Dan Brown, Bob Geldof gibi sanatçı ve işadamları geliyor. 

Bu ara kendisinin İstanbul' da düzenlediği Kapalıçarşı ve Balat turları oldukça revaçta. O gün diğer konuşmacılardan daha uzun bir söyleşi gerçekleşti kendisiyle ama anıları keyifle dinlemekten not almaya fırsat kalmadı itiraf etmeliyim ki :) Bence bu da vesile olsun mutlaka kendisinin bir turuna katılın. Nisan ayında başlayacak olan "Erguvan Zamanı Boğaz" turları da mutlaka kaçırılmaması gerekenlerden. 

Bu güzel organizasyona emeği geçen herkese ve tabii ki eğlenceli tavırları, hoş sohbetiyle bize hoş bir gün yaşatan Ayşe Arman' a da çok teşekkür ediyorum.  

23 Aralık 2013 Pazartesi

Kuzey Rüzgarlarıyla İskandinav Tarzı

Madem soğuk günler geçiriyoruz o halde biraz soğuk coğrafyalara ve onların tarzına göz atalım. İskandinav ülkelerine bir yolculuğa çıkarsak yılın 6 ayı karanlık ve kar kaplıyken doğal yaşam şartları da çok sıcak tutan, ısı yalıtımlı materyallerin kullanıldığı ama aynı zamanda iç açan renklerin hakim olduğunu görürüz. 

Aslında belki kar beyazına tezat daha canlı renkler bekleyebilecekken bizi genel tarzın yine beyaz hakimiyeti karşılıyor, bu da sanırım karanlık geçen günlere, kısacık gündüzlere inat aydınlık mekanlar olsun diye ;)

Duvarlarda kağıt, kartonpiyer vb. ünitelere pek yer verilmezken daha sade ve minimal çerçeveler kullanılarak asılmış resimler, tablolar en fazla rastlayabileceğiniz aksesuarlardır.


Koyu renk ve desenlere genelde büyük parçalarda değil, yastık, koltuk şalı gibi yan aksesuarlarda rastlarız.

Soğuk mekanları ısıtacak sıcacık hayvan postları ve peluş yer döşemeleri ve kilimler oldukça yaygın kullanılır.





Beyazın hakimiyeti genelde evin tamamında görülür, mutfakta kullanılmasıysa bence her zaman daha rahatlatır ve iştah açar. ( iştah açan renkler genelde sarı ve kırmızı gibi canlı renkler olsa da ;) )

Kuzey ülkelerinin bu yalın tarzı zaman zaman endüstriyel akımla iç içe geçebilir. Kullanılan bir metal aydınlatma veya sıradışı modern bir orta sehpa bize bu izlenimi verir.

Bu kadar soğuğun içinde doğal malzeme kullanımı da kaçınılmazdır çünkü doğal olan aslında en iyi koruyandır. Hayvan postlarının ısıttığı mekanlara ahşap son dokunuşu yapar. 



Yün ve örgü battaniyeler, yastıklar, şallar çok sık tercih edilir.


Ahşabın baş rolde olduğu bir kütük ev.

Normalde bir dağ evinde görmeyi bekleyeceğimiz bu ham ağaç masa ve sandalyeler daha modern bir mutfakla da güzel bir uyum yakalamış. Ama burada sandalyelerin şıklığı ve şamdan gibi bir aksesuarın zarifleştiren etkisini de görmek gerek ;)


Ve işte en soğuk dekorasyon tarzı :) İsveç ve Kanada' da tamamı buzdan yapılan, mayıs ayında her yıl eriyip eylül-ekim aylarında yeniden farklı şekillerde inşa edilen İce Hotel. Ren geyikleri postunda buzdan bir yatak...

Buzdan bir lobi ve restaurant (tabak ve bardaklar dahil)...


Buzdan bir kilise bile içeren bu otelde iç sıcaklık +4 derece. Çoook üşümeme rağmen bu otelde bir gün mutlaka kalmak istiyorum :)

Sizce de ilginç bir deneyim olmaz mı? Bugüne kadar kalmış olanınız varsa da izlenimleri mutlaka duymak isterim...


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...