13 Ocak 2015 Salı

Padalyalar Dekoratif Mi Korkunç Mu?

Özellikle dağ evlerinin en sık rastlanan parçalarındandır padalyalar, yani doldurulmuş hayvan başları. Dağ evi olmasından dolayı av hayvanları ve avcılığa gönderme yapan bu vahşi aksesuarlar aslında çoğumuz için biraz korkunç, kabul etmek lazım. 


Tahnitleme sanatı olarak adlandırılan bu işlem sonucunda hayvanların genellikle baş boyun kısımları bazen vücudunun tamamı dolduruluyor. Avcılığa merakı olmayanların kolay kolay alıp da evinin baş köşesine koyabileceği bir aksesuar değil açıkçası.   



Doldurulan bu hayvancıklar çok fazla "canlı" izlenimi verdiğinden duvardan fırlamış başlar çoğu zaman tüyler ürpertiyor. Desteklediğimi de söyleyemeyeceğim.




Canlısından doldurulmamış olsa çarpıcı bir etki yaratabilecek bu kuşlar bu haliyle insanda mekandan kaçma dürtüsü uyandırıyor neredeyse.

İşte bu yüzden padalyalar yerine onların maketlerini ya da tablo olarak boyutlandırılmış versiyonlarını kullanmak çok daha mantıklı. Görsel olarak diğerleri gibi korkutucu da durmayacağından işte o zaman dekoratif güzellik ön plana çıkacak.





Maket, ahşap veya plastikten üretildiği sürece üstlerini genel dekorasyonunuza uygun şekilde adapte etmek de kolaylaşacaktır.






Her daim orijinal aksesuarlar peşinde koşan biriyseniz bu örnek tam size göre. Padalya aplik! içine elektrik aksamı çekeceğiniz bir duvara padalyayı da astınız mı buyurun size kolay kolay eşi benzerine rastlayamayacağınız bir dekoratif obje.


Ve bu da en baroğundan yapma bir padalya :) Kokoş mu kokoş! Siz de istediğiniz herhangi bir türden boş çerçeveyi padalyanızın etrafına geçirebilirsiniz.

Ne dersiniz padalyalar size göre mi?

12 Ocak 2015 Pazartesi

Dağ Evleri

Nasıl yaz geldi mi deniz, güneş ve kum hayalleri kuruyorsak kış geldiğinde de şöyle bol kar manzarasına karşı şömineli bir dağ evinde olmayı hayal ederiz. Belki bir haftasonu kaçamağı için, belki yılbaşında belki de biraz inzivaya çekilebilmek için. 



Çoğunlukla ahşap ağırlıklı inşa edilmiş ve iç dekorasyonu tamamlanmış bu evler farklı bir sıcaklık duygusu katar içimize. Hele o çıtır çıtır yanan ateşle huzurun doruklarına erişiveririz.   


Biraz modern bir dağ evi...

Yüksekçe bir tepede yer alıyorsa eviniz, geniş bir terasınızın olması manzara avantajı sağlar, hem de mangalda sucuk partileriniz için eğlenceli bir ortam sunar. Sıcacık sahlepinizi alıp soğukta keyif yapmak da cabası.

Dağ evlerinde cam tavanı çok önermem çünkü yalıtım ne kadar iyi olursa olsun soğuk havayı içeri geçirecektir. Elbette yine de tercih sizin, görsel güzelliğini yadsıyamayacağım ;)


Yatak odalarında samimi bir ortam yaratmak önemli. Kalın örgü battaniyeler, sevimli yastıklar, ham ahşap mobilyalar sizi kucaklayacak bir dekorasyon için en önemli noktalar.



Böyle güzel bir sonbaharın ardından kış da iple çekilir...



Bir dağ evinde doldurulmuş hayvan büstü olmasa dekorasyon eksik kalır. Bu konuyla ilgili daha detaylı yazım yarın yayında olacak.


Oyuncak-karavan-ev gibi inşa edilmiş bu dağ evi sizce de sevimli değil mi? 


Geniş salonların en güzel tamamlayıcı özelliği de yüksek tavanlar. Tavanın yüksek olması dağ evinin-doğası gereği-ağır havasını dağıtır ve ferah bir görünüm sağlar. 

Mutfaklara bakarsak burada da modernden ziyade daha geleneksel tasarımlar göze çarpar. Hatta bir kuzine ile nostaljide tavan yapabilirsiniz. Sonra gelsin kestane-kebaplar, kumpirler. Bahar çocuğu olmasam kışa aşkımı ilan edeceğim neredeyse :)


Banyolarda ahşapa taş dekorlar eşlik ederse görünüm biraz daha otantik bir hal alabilir ama çok şık duracağı da kesin. Küvetin etrafnı taş kaplamak iyi bir fikir olabilir.





Peki sizden dağ evi görüntüleri var mı? Hadi bana atın paylaşayım...

Hepinize sevgiler ve iyi haftalar...

9 Ocak 2015 Cuma

Kütüphanemizden #7 - Handan / Ayşe Kulin

Doğumdan önce okuyabildiğim kadar fazla kitap okumaya çalışıyorum malum, 2 ay sonra pek de öyle keyif yapmaya vaktim olmayacak ufaklıktan ötürü :) Bu ara en sevdiğim yazarlardan Ayşe Kulin' in yeni romanı "Handan" ın çıktığını da görünce epey sevinip hemen aldım. Hatta kitap fuarından almayı beklemiştim ki denk getirebilirsem kendisinden imzalı alayım diye ama beden yönetimim kısa bir süre için benden bağımsız hareket ettiğinden minik kız buna pek izin vermedi, "yoruldum ben" bayrağını çekti :) o kalabalıkta Ayşe Kulin' i bekleyemedik ne yazık ki.

"Gizli Anların Yolcusu" serisinden tanıdığımız fettan kadın Handan, Halide Edip Adıvar' ın ünlü romanı ve karakteri "Handan" ile ilginç bir şekilde harmanlanmış. Değerli yazara harika bir şekilde şapka çıkaran bu romanda, serinin ilk kitabında aslında biraz antipatik de bulduğumuz "ara bozan kadın" karakterini bize tüm içtenliğiyle açıyor. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını, herkesin içinde ne hikayeler barındırdığını düşünüp o karakterle de empati kurmamızı sağlıyor.



Konusu elbetteki bu göndermeden ibaret değil. "Handan" ın tüm yaşadıkları eşzamanlı olarak Gezi olayları zamanına denk getirilmiş. Tarihe o günlere ışık tutan bir belge daha kazandırmış olması açısından tabii ki sevindirici. Üstelik Ayşe Kulin' in sürükleyici üslubuyla birleşince kitap bir solukta okunup bitiyor. 

Buraya kadar itirazım yok. Ancak kitabı bitirdiğimde bir eksiklik hissettim. Her zamanki Ayşe Kulin dokunuşundan birkaç nota noksan kalmış gibiydi. Gezi olaylarını aslında oradaki otelde konaklayan biri olarak capcanlı yansıtmış ama Handan' ın özellikle yeğeniyle olan diyaloglarında çok fazla "öğreticilik" vardı. Ders verme telaşıyla yazılmış bir gençlik romanı tadı veriyordu yer yer. 

Sanırım serinin dörtlenen romanıyla beraber "Gizli Anların Yolcusu" serüveni sona erdi. (Diğer kahraman Eda' nın yaşadıklarına da empati nitelikli bir bakış atmazsak eğer) Böyle olursa sevinmem desem yalan olur çünkü Ayşe Kulin' in muhteşem romancılığıyla kaleme aldığı biyografilerini özlediğimi fark ettim.

Yine de "Handan" serinin önceki romanlarını okumasanız bile tarihi bir belge açısından okunulası bir roman. Şu soğuk kış günlerine bir koca bardak çay veya kahvenin yanına kar manzarasının karşısında iyi gider ;)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...