tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Kasım 2014 Salı

Sokak Lambalarındaki Estetik

Bazı olaylar, durumlar, kişiler, mekanlar vardır; ne olursa olsun gözünüzde bir numaradır ve bir türlü hakkında söyleyecek kötü bir şey bulamazsınız. Aksini kanıtlamak şöyle dursun güzel teorilerinizi destekleyecek yeni yeni ipuçları bulursunuz. 


İtalya da benim için biraz öyle. Daha önceki yazımda da söyledim, her konuda estetiğe güzelliğe önem veren bu ülke bir türlü bu bakımdan gözümden düşemiyor. Sokak lambası postu yapmak akla gelir mi? Nedir sokak lambası? İşlevselliğinden başka yazıya dökülebilecek neyi vardır?


Mesela bizdeki sanayi tipi sokak lambaları hiçbir estetik konulu yazıya ilham olabilir mi? Olamaz elbette. Ama söz konusu İtalyanlar olunca akan sular duruyor. Daha ilk gün gezerken eşime dedim "Bu sokak lambalarının zarafeti nedir böyle? Sadece bunlardan bir yazı çıkar, atladığım olursa beni uyar hemen fotoğraflayalım" diye...




Bana kalırsa hepsinin farklı bir hikayesi var. Biri ne kadar heybetliyse diğeri o kadar sade ama şık, başka bir tanesi barok tarzda, ötekisi rokoko... Ama hiçbirinde bir sanayi ürünü havası yakalayamıyorsunuz ille bir sanat eseri kıvamı var.




Eh gel de görüntüleme :) Roma' da fotoğraflamadığım sokak lambası kalmış mıdır bilmiyorum ama seviyorum böyle detayları işte. Aslında ne kadar göz önünde ama dikkat edilmezse kolayca es geçilebilecek klasmanda bir nesne.


Sadelikle yakalanan bu uyum Vatikan Müzesi' nden mesela...




Sizce de hepsinde ayrı bir tarz, duruş ve zarafet yok mu?

2 Mayıs 2014 Cuma

Muhteşem Oteller - Thornbury Castle #3

Sizi bu ay bir başka sıradışı otele götürüyorum. İngiltere' de Güney Gloucestershire' da bulunan Thornbury Castle' a. Adında otel yok çünkü burası gerçek bir şato. 500 yıl kadar önce Vatikan Kilisesi' ne bile karşı duran aşıklar 8. Henry ve Anne Boleyn' in yatak odasında konaklamayı, 500 yıllık bağların ürün verdiği şaraplardan tatmayı, yüzyıllar arasında bir yolculuk yapmayı kim istemez ki.




Şatonun tamamında 16. yüzyıl başında inşa edilmiş olmasından dolayı Tudor dönemi izleri hakim. Tudor tarzı için ayrı bir yazı yakında blogta olacak.


Tipik bir şato olarak kraliyet armaları her yerde dikkat çekiyor.



Binanın gölgesindeki bahçelerde gezinerek birkaç yıl sonra dünyaya gelecek İngiltere' nin en önemli kraliçelerinden 1. Elizabeth öncesi tarihi okuyabilirsiniz.



Üstelik meraklıları için ( ki biri de ben oluyorum :) ) az önce booking.com ' da bir fiyat araştırması yaptım ve öyle fahiş bir ücret çıkarmadığını gördüm. Yukarıdaki linke tıklayıp inceleyebilirsiniz. Yaz sezonunda güneyde herhangi bir 5 yıldızlı otele ödeyeceğiniz kişi başı fiyat civarlarında hatta daha düşük fiyat ve verilen teklif oda fiyatı. Deniz, kum, güneş her daim var ama bir şato tecrübesi bambaşka olabilir.


Odaların dekorasyonunda bazı duvarlarda orijinalinden korunmuş olan taş görünümü de çok beğendim. Size nerede olduğunuzu kesinlikle unutturmuyor.





Sadece bu odanın heybetli yatağı ve tarihi kapısı için bile gidilebilir.





Ee şimdi orada olmak isteyenler?

3 Mart 2014 Pazartesi

Bir Tutku Unsuru: Antika

Araya giren başka yazılardan bir türlü yazamadım önceki hafta Horhor Antikacılar Çarşısı' na yaptığım geziyi... Biraz da oturup sakin kafayla yazmak istediğimden... Fransızca' daki ve İngilizce' deki aynı anlamıyla bit pazarı da denen bu mekanlardan kimimiz hoşlanır orada kaybeder kendini, kimimiz de "napayım rutubet kokan, eski eşyaların arasında?" der çıkar işin içinden...

Ben her ne kadar eşyaların da beraber yaşadıkları kişilerin iyi-kötü elektriğini ve anılarını aldığına inanıp satın almaya cesaret edemesem de (sahaf kitaplarım ve eşime hediye ettiğim gramofon hariç), antika kültürüne aşık biriyim. Antikacı çarşıları benim için rutubet kokan değil, eski saray kokan mekanlardır...



Yine geçen gün antika merakım canlanınca Horhor' u bir gezip, görmemiş olanlarınızla tanıştırmak istedim. 



Eski bir han misali sıralanmış dükkanlardan oluşan bu çarşı 4 kattan oluşuyor. Hepsini tek tek gezip ürünleri incelemeye niyetlenirseniz bir günde bitirmeniz mümkün değil. Hele biraz da sohbeti seven dükkan sahipleriyle laflamaya başlarsanız 2-3 dükkan gezer çıkarsınız ancak. Söylemeden geçemeyeceğim bir nokta da bu dükkanların sahipleri/personeli hakkında. Bazıları ortamın kasvetinden mi yoksa o var olduğunu düşündüğüm eşyaların taşıdığı yılların yükünden mi bilinmez son derece içine kapanık ve affetsinler "biraz suratsız" olsalar da diğer sohbet canlısı olanları dinlemek bir başka keyif. Bir tanesi kendisinin doğması için onbinlerce insanın öldüğü bakış açısına sahip Alman anneyle Nazi subayı bir babanın çocuğu olarak İstanbul' a geliş hikayesini anlatırken başka bir romantik ruhlu ise bu dükkanların aslında "antik-acı" dükkanları olduğunu söyleyerek sizi bir anda bambaşka yerlere götürebilir.


Denk geldiğiniz biriyle biraz laflamak farklı bir bakış açısı kazandırabilir. Bir dükkanın vitrininde yazan "bir varmış bir yokmuş" sözü ise oldukça manidar. Bir var bir yok ama mekan değiştirdikçe aslında hep var. Burası beni epey etkiliyor baksanıza iyice derinlere daldık :) hemen turumuza devam edelim.

Şahane aydınlatmalardan aklınıza gelebilecek her tür mobilya parçasına kadar varan geniş bir yelpaze sunuyor size çarşı.

Hele şu berjere nasıl ölüp bittiğimi anlat anlat bitiremem sanırım. Duruşunu mu, rengini mi asaletini mi söyleyeyim? 

 İçindekiler kadar dış görünümleri de etkileyici tüm mağazaların. Sahiplerinden veya müzayedelerden alınmış olmalarının yanı sıra hatırı sayılır derecede yurtdışındaki müzayedelerden toplanan parçalar da mevcut. Tarifeler de %50 TL, %50 USD dağılımında. O yüzden minicik bir bibloya 7500 $ derlerse küçük dilinizi yutmayın. Size Horhor ne kadar çekici gelir bilemiyorum ama sanat ve cemiyet hayatından pek çok isim buranın sıkı müdavimlerinden ve müşterilerinden...



Bu puf tam da prensin üzerinde ayakkabıyı kapı kapı dolaştırıp prensesini aradığı pufa benziyor :) Üstünde kristal ayakkabı eksik sadece...

Osmanlı döneminden kalma bir para kasası...

Yalnızca sedef kakma ürünlerin satıldığı bir mağaza da var...

Ürünleri konusunda beni oldukça bilgilendiren ise Neco Antik' in (2. ve 3. katta) sahibi Nejat beydi. Kendisi son derece misafirperver ve bu değerli parçalar konusunda da oldukça cömertti. Kendisiyle yaptığımız çekim epey bilgilendirici oldu. Daha içeri girmeden koridordan beni çağıran cazdan anlamalıydım zaten.

3. Napolyon stili bronz avize

1900'lü yılların başına ait art nouveau tarzında

Christofle servis takımı 19. yy' dan kalma

Marküteri (ahşapla yapılan desen ve motif çalışmaları, yakında bununla ilgili de bir post geliyor)  konsol 19. yy' dan kalma, altın varak kaplamalı ayna ise 3. Napolyon tarzında

Gümüş kaplama şampanya takımı argent stilinde


Pilon imzalı La Pensée isimli melek heykeli. Buradaki keyifli çekim için Nejat beye teşekkür edip turuma devam ediyorum.

Mesela bu ayaklı dev saat 7500 $.




Bu konsol Viyana' dan gelmiş.



Kesinlikle çok şık bir puro sehpası.

Bu koltuk takımı kumaşına varana kadar çok çok iyi durumdaydı.





Bu kendi içinde gösterişli ve gizemli mekanı en kısa zamanda görmenizi tavsiye ederim. Antika sevmek kullanmak şart değil, ortamın havasını solumak bile ayrı keyif. 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...