hürlist etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hürlist etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Ev Stil - İspanya

Böyle önceden müjdeleri verip teker teker gerçekleştirmeye bayılıyorum. Hele ki sizden de güzel geri dönüşler aldım mı oh ne ala!..

Tatile çıkmadan önce size bundan böyle ülkeler ve dekorasyon eğilimleri hakkında yeni bir dosya hazırlayacağımı söylemiştim. Burada yer yer kendi görüntülediğim evlere de yer vereceğim. Gezi yazılarının "ev stil" yazılarıyla karışmaması için gezdiğim ülkelere ait yazılar bitene kadar ikisi koordineli gidecek. Önce bir ülkenin gezi yası sonra o ülkeye ait "ev stil" yazısı. İspanya yazıları biraz uzun ve detaylı olduğundan "ev stil" i şimdi paylaşıyorum ama önümüzdeki ay Madrid ve Endülüs yazısından sonra İspanya dosyası kapanacak; şimdilik, ileriki yıllarda tekrar açılmak üzere :)

Endülüs bölgesinin karakteristik dar sokakları

Hadi başlayalım! İspanyollar Akdeniz insanı olmanın verdiği güzellikle neşeli, canlı, hareketliler karakter olarak. Sıcakların getirdiği siesta tembelliğini saymazsak. Avrupa' daki pek çok ülkeye kıyasla aile ve dostlarla büyük kalabalıklar halinde bir araya gelmek onlar için çok önemli. Bir araya gelinmeli büyük sofralarda yenilip içilip eğlenilmeli. E bu kalabalıkları kaldırabilecek büyük evler lazım. Büyük şehirlerde bireysel ve pratik yaşam öne çıktığından o kadar büyük metrekarelerde yaşam yok. Ama biraz daha kırsala adım attığınız an bu büyük evlerden kastımı anlarsınız.


Özellikle Endülüs bölgesindeyseniz kapıdan içeri girdiğiniz gibi sizi serin ve sevimli bir avlu karşılar. Saat öğleden sonra 2 ve 4 arası ise gölgeli bir köşesinde bulunan koltukta bir amcamızı uyuklarken bulabilirsiniz. Bu bölgede genel mimari ve dekorasyon zevki eski yapılara bakarsanız daha gösterişlidir, Emevi Devleti zamanından kalan Arap-Mudejar etkisinden dolayı. Yüzyıllar içinde oldukça sıcak hava koşullarına uyum sağlayacak beyaz badanalı daha sade evlere geçiş olmuştur.

Mallorca' da bir yazlık ev

Teraslar Mallorca' daki evlerin olmazsa olmazı


Bu taş binanın yüzeyi çok ilgimi çekti, kaşık kaşık sorbe yapıştırılmış gibi :)

Uzun yaz günlerinin güneşinden korunmak için özellikle yeşil panjurlar sıkça tercih ediliyor



Göz alıcı avlular zaman zaman sokaklardan da görülebilir. 



Arada böyle modern yapılar da var tabii ki, ama ben bunu epey kasvetli buldum

İspanya' daki binaların dışında da evlerin içinde de en sık göreceğiniz unsur rengarenk (özellikle mavi ve kırmızı) seramikler. Bu ülkede bizdeki gibi mermer ve seramik bolca kullanılıyor toprağın yapısından dolayı. Seramiğin bu kadar yoğun kullanılışı da elbette dekorasyon stilini oluşturan en temel maddelerden biri oluyor.


Seramik demişken kendimize de almamak olmazdı. Bizimkinin deseni Barcelona' dan aldığımız için Gaudi'vari desen taşıyan bir seramik kapı süsü.




Evler ister gösterişli ister sade olsun, demir ferforje trabzanlar, mobilyalar veya bağlantı parçaları sıkça kullanılıyor.


Üstteki ve alltaki fotoğraflar gösterişli ve sade İspanyol tarzına iki güzel örnek.



Bir gün biri gözlerinizi bağlayıp sizi böyle bir avluya getirir bırakırsa " ben nerdeyimmm!?" demenize gerek yok :) Endülüs' e hoşgeldiniz, hatta Cordoba veya Granada' ya...

1 Ağustos 2013 Perşembe

Gezdim Gördüm #2: Mallorca

Yazıya başlamadan önce bir uyarı geçeyim: Bu yazı yüksek dozda güzel deniz, kum, sahil fotoğrafları içerir. Tatilden yeni dönmüş kişilerin bir sonraki tatilini planlaması ve hayata tutunması adına motive edicidir. Ancak henüz tatile çıkmamış, plan yapmamış, yorgun, bitkin, çalışmaktan usanmış, "tatili gelmiş" kişilerin ileri bir tarihte okuması önerilir. Olası yan etkileri: keyifsizlik, baş ağrısı, halüsinasyon, motor becerilerde zayıflama, halsizlik, depresif ruh hali. Yazının tamamının okunması durumunda acilen bir turizm acentesine başvurunuz :) Neyse lafı uzatmayayım ben diyeceğimi dedim geri kalan sorumluluk size ait ;)

Bu yaz tatilinin ferahlama devresi kesinlikle Mallorca' ydı. Dört gece beş gün Barcelona' nın ertesi sabahı Iberia havayollarının ilk uçağıyla (daha doğrusu biz Iberia' dan rezervasyon yaptık ama karşımıza çıkan onun bir alt firması Vueling idi.)Mallorca' ya geçtik. Aslında Barcelona' dan adaya feribot seferleri de yapılıyormuş ancak yol 7 saat civarı sürdüğünden 40 dakikalık bir uçuşu tercih ettik. Alana vardığımızda önceden Sixt firmasından kiraladığımız arabamızı alarak yola koyulduk. Bir dipnot vermeliyim ki Mallorca' da araba şart çünkü merkez Palma' nın dışındaki yerlere ulaşım çok rahat değil ve ada sandığınızdan daha büyük.

Yine sabahın erken saatleri olduğundan odalara yerleşemedik, biz de kahvaltı için sahildeki Cappuccino Restaurant' a indik. Hemen belirtmeliyim ki, dünya çapında şubelerinizin olması bazen hiçbir şey ifade etmiyor. Kahvaltı namına masamıza gelen her şey son derece lezzetsizdi, "ot gibi" derler ya, aynen öyle. 

Magaluf*

Odalara yerleşir yerleşmez kendimizi en yakın plaja Magaluf bölgesine atıyoruz. Adada ünlü inci fabrikası, Martel gölünün de içinde bulunduğu Ejderha mağaraları, İstanbul' da da benzeri bulunan dev akvaryum gibi turistik ve doğal cazibe merkezleri bulunsa da biz "adadayız" bilinçaltından hareketle ve o sıcağa başka türlü tahammül edilemeyeceğinden vurduk kendimizi denizlere. Kültür sonuna kadar, ama şu insan bünyesi de burnunun dibi denizken "dur ben mağara gezeceğim" diyemiyor :)  Magaluf tam şirin bir sahil kasabası. Boylu boyunca upuzun bir plaj ve kumsalın hemen arkasında sayısız cafe ve restaurantlar. Barcelona' nın aksine şehrin göbeğinde gösterişli bir plaj olmadığından en yakın seçenek olduğu için burayı tercih ediyoruz çünkü zaten ilk güne birkaç saat rötarlı başladık.  

Mallorca' da bu mevsimde hava sıcaklığı 34-37 derece civarında. O yüzden deniz suyu sıcaklığı da ne bir Çeşme kadar soğuk ne de Antalya kadar girince serinletmeyen derecede ılık. Yeterince deniz, kum ve tembellikten sonra otele dönerken bir de merkeze yakın olan playa de Palma' yı görelim diyor ve direksiyonu oraya kırıyoruz. 

Playa de Palma*

Bu arada yukarıdaki iki fotoğraf internetten alıntıdır. İspanya' nın ünü bilinen yankesicilerinden korktuğumuz için ilk gün fotoğraf makinasını ve telefonları yanımıza almaya çekindik. Bundan sonraki fotoğraflar % 100 benim ve eşimin objektifinden çıkmadır.

Playa de Palma' ya gün batımının enfes güzelliğinde varıyoruz ve denizin keyfini çıkarıyoruz. Palma' ya otelimize dönüp günün yorgunluğunu attıktan sonra akşam yemeği için tekrar Magaluf' a gitmeye karar veriyoruz. O cıvıl cıvıl merkezde aklımız kalıyor ne de olsa... Dönüşte bizi karşılayan dolunay da işin bonusu. Sahilde iyice bir turladıktan sonra akşam yemeğimizi Kalima Beach Restaurant' ta yiyoruz. Yine tavsiyelik mekanlardan; Michelin yıldızlı bir restaurant değil tabii ki buradakiler ancak bu tarz sahil mekanlarının arasından görünümü, dekorasyonu en hoş, yemekleri de lezzetli olanlardandı. 


Gece hayatına da burada devam edebilirsiniz. Gündüz yapay dalga merkezi olarak hizmet veren Wave House Magaluf akşamları bünyesindeki Banzai barla beraber gece klubüne dönüşüyor. Bunun yanı sıra nargile meraklıları varsa orada da mahrum kalmayacağınızı söyleyebilirim. Bunun için de en hoş mekan Ibiza bar.

İkinci güne geldiğimizde bizi uzuuun yollar bekliyor. İlk hedefimiz Alcudia sahili. Palma' dan adanın kuzeydoğusuna doğru yola çıkıyoruz. Çok geniş bir kumsalı ve mis gibi bir açık mavi denize sahip olmasına rağmen daha dize kadar girmişken duyduğumuz kanalizasyon kokusu nedeniyle şaşırarak orayı terk ediyoruz. Meğer o bölgede biraz fabrika yoğunluğu varmış.  


Biraz daha kuzeye çıkıp malum bölgeden uzaklaşalım diyerek bu kez önceden belirlemedğimiz ama harita üzerinde güzel bir sahile sahip gibi görünen Formentor' a doğru yola koyuluyoruz. O koya varabilmek içinse güzel evlerin bulunduğu nezih semtlerden geçtikten sonra bizi dağlık ve bol virajlı bir yol bekliyormuş. 

Virajdan kastım tam da bu :)


Dağ bayır, dere tepe gittikten sonra beklentiler de tırmanmaya başladı elbet. Sahil olarak da 5 yıldızlı Barcelo Hotel grubunun Formentor şubesini seçince içimiz rahat indik arabadan. "Burada harika bir gün bekliyor bizi!" Otel enfes bir çam ormanının göbeğinde plaj zaten ormanın içinde, misler misi. Çok yol geldik hemen bir denize girelim diyip dalıyoruz oh ne güzel yüzüyoruz ki açıldıkça yine o koku geliyor mu?! Yine bir canhıraç kaçış. Neymiş, Mallorca' nın kuzeyinde denize girilmeyecekmişşşş. Notlar alınsın. Ayrıca otelin 4 adet şezlonga 84 € istediğini de (şemsiyesiz) belirteyim, kararınızı siz verin. 

Buraya kadar okuduklarınızdan "aman Mallorca da bir şey değilmiş, gidilmez" diye aklınızdan geçirmeye başladıysanız vazgeçin, henüz erken. Tatlıyı da boşuna en son yemiyor muyuz? Güne 2 adet hüsran, layıkıyla girilemeyen bir denizle başlayıp üstüne de açlığı ekleyince geri dönüş yolunda tekrar Alcudia' da şehrin eski kalesinde bir yemek molası veriyoruz. 



Yemek sonrası beylerin "bu muydu sizin yaptığınız program?" tarzındaki gazabından korkarak navigasyonu memnuniyet garantili plajımız Calo des Moro' ya ayarlatıp yola koyuluyoruz :) Bu da adanın en kuzeyinden en güney ucuna doğru yaklaşık 1,5 saatlik bir yolculuk demek. Bu yolculuk sırasında navigasyon küçük kasabalardan ara yollardan da geçirdiği için biraz uzadı ama bu sayede ufak yerleşimleri de görmüş olduk. Bu arada haritada yol bulmaktan hoşlansam da arabayı kiralarken iyi ki navigasyonlu tercih etmişiz zira bu kesimler pek haritayla hallolacak gibi değil. Özellikle kırsal kesimde siesta zamanı haritada takılıp da yolu sorabileceğiniz bir Allah' ın kulunu bulamazsınız sokaklarda. Bulsanız da bu kesimlerde İngilizce bilen çok çok az olduğundan İspanyolcanız varsa şanslısınızdır. Yine de ben her şekilde işimi hallederim diyorsanız o da doğrudur, İngilizcesiz bile halledenlerini gördüm oradan biliyorum :) 



Gördüğünüz gibi siesta zamanı sokaklarda in cin bile yok

Ve işte sonunda oradayız. 


Aslında tatilin başından beri en çok gelmek istediğimiz yerde. Cennetten bir köşe mi desem, cennetin ta kendisi mi desem. Güzel şeylere ulaşmak zor ve mücadelelidir sözünü doğrularcasına bir tepeden inerek varıyoruz bu güzel denize. Ama ne inmek! Parmak arası terliklere denize değil de trekkinge gelmiş gibiyiz. Bol yeşillikli biraz da kayalı ve tozlu yollarda tutuna tutuna adım adım. Falezli kıyı yapısından dolayı sahilde bolca kayalıklar var ama bu az da olsa bir kumsal oluşmasına engel olmamış.


Burası kesinlikle gelip yatılıp güneşlenilecek bir koy değil, zaten etrafta herhangi bir turistik mağaza, cafe, restaurant yok. Bilen-araştıran biliyor, geliyor. Gel, denize gir, çık, kayalıklarda dinlen ve git diyor adeta. Kum muazzam yumuşak ve ince yapılı, su sıcacık. İki kayanın arasında kalmış minik bir koy işte. Tabii ki burada koku filan yok.



Mallorca' ya gelen her canlı bu Calo des Moro' yu görmeli! Ama mutlaka. 


Kayalıkların içindeki mor yosunlar

Bu kayalıkların diğer tarafında ise başka bir güzellik vardı. Bu dibi bile görünmeyen korkunç boşluğa kendimizi bırakmadık ama eşler bizimle aynı fikirde değildi. Biz kızlar artık yorulduğumuzdan kayalıklarda biraz dinlendik ama arka kısımda görünen alanda da yüzmenin epey keyifli olduğunu söylediler.



Bugünü bol kilometre yapıp 1 saat de otele süren bir yolculuktan sonra tamamladık. Akşam yemeğimizi bu kez Palma' da gözünüzün önünde elde makarnaların yapıldığı Piccola Italia adlı bir restaurantta yedik. Servis İspanya' da ilk kez burada biraz daha yavaştı ama onu da taze makarna yapımına yorduk. Beklerken gelen ekmeğe sürülen kekikli atıştırmalık enfesti. Labne gibi bir kıvamı olsa da yerken daha hafif ve yumuşaktı. Yemekler lezzetliydi ancak porsiyonlar biraz büyük, siparişinizi açlık durumunuzu dikkate alarak verin. Hele ki 2 kişilik olduğu yazan içinde 6 çeşit soslu makarnanın bulunduğu tabaktan sipariş veriyorsanız siz onu 4 kişilik düşünün.

Geliyoruz 3. ve son günümüze. Aklımızda kalan son iki durağımız var bugünkü programda; Es Trenc ve Es Caragol plajları. İnternette de çok methini okuduğumuz Es Trenc ile başlıyoruz. Yine yaklaşık 40 dakikalık bir yolculuktan sonra (Palma sahil kesiminden doğuya doğru) varıyoruz ve yine iyi ki gelmişiz dediğimiz bir yer. Deniz olağanüstü, hafif yosunlu bir girişten sonra göz alabildiğine mavilik.

Es Trenc (Kayalıkları görmesem Maldivler diyebilirim)


Geniş bir kumsalı olsa da öğle yemeği için fazla alternatif olmamasından dolayı bu güzel manzarayı bırakıp Es Caragol' e gitmek istiyoruz. Ama sadece istiyoruz, gidemiyoruz. Saati kaçırıp otopark süresini aştığımız için ilave ücreti ödemek için tam 1 saat otopark görevlisini bekliyoruz! Zaten karınlar da zil çalmaya başlayınca son günü yollarda geçirmemek adına bilmediğimiz yerle vakit kaybetmeyip tekrardan Magaluf' un yolunu tutuyoruz. 

Denizle güç bela vedalaşıp akşam Palma' nın keyfini çıkarmaya gidiyoruz. Sizi de bu güzelliklerle baş başa bırakayım. 

Tipik bir ortaçağ kalesi

 Avlulu evler İspanyol mimarisinin gözdesi (çoğunlukla Endülüs bölgesinde)

Palma' nın antik sokaklarında kaybolmanızı tavsiye ederim. Kocaman ağaçların gölgesinde turlamak, geçerken tarihi pastane Forn des Teatre' da adanın ünlü tatlısı ensaimada yemek keyifli aktiviteler. Kruvasan tarzı bir hamurişine pudra şekeri dökülerek yeniyor. 


Palma Katedrali


Mallorca ile ilgili paylaşacaklarım şimdilik bu kadar. Hazır İspanya' ya gelmişken buradan devam edelim. Bir sonraki gezi yazımın konusunu buradan bildireyim. Madrid ve Endülüs ;) Görüşmek üzere. (Barcelona-Andorra yazıma buradan ulaşabilirsiniz.


1 Temmuz 2013 Pazartesi

Serin Temmuz - Eiffel Galata' ya Karşı

2013' ün en sıcak ayını mayıs ilan ediyorum! Resmen piştik, haziran desek ondan serin geçti, şansımızı bir de temmuzda deneyelim derken bugün İstanbul koyu gri bulutlara, yağmura açtı gözünü... Bunaltıcı günler gelse söz "off sıcak" demeyeceğim, yazın içinde yazı özledik...

Temmuz ayı gelip de tatil programları devreye girmeden sizi yine postlara boğmak istiyorum :) Bu kez hazırladığım masa örtülük dantellere bayılacağınıza eminim. Çünkü klasik motiflerden çok uzak birkaç model var şimdi huzurlarınızda! Başlıkta da tüyosunu verdiğim gibi Eiffel Kulesi Galata Kulesi' ne karşı. Nasıl mı? İşte bu dantel motifleriyle. Çok şık ve daha spor bir kullanıma sahip olan bu motifle işlenmiş masa örtüsü veya runner sipariş etmek isterseniz, koyu renk keteni düşünmenizi tavsiye ederim. Danteller de kırık beyaz-bej tonlarında olduğundan koyu renkle mükemmel uyum sağlıyor.

-14-

Bir Galata Kulesi' ne bakıyorum bir de Eiffel' e hangisi daha güzel karar veremiyorum. İkisi de birbirinden iddialı bambaşka mimari özelliklere sahip yapılar. Biri İstanbul' un gözbebeklerinden diğeri tek başına Paris' in simgesi. 


-15-

Bu çeşmeli model de oldukça zarif, dantelin kalın olmasına rağmen desenin kibarlığı ve arka plandaki narin çiçek motiflerinin güzelliği tabloyu tamamlıyor. Yazın kurduğunuz çay saati sorfralarını şenlendirmeye birebir. 


-16-

Bu modelde de desenin tok duruşu hoşuma gitti ve sizinle paylaşılması gerekenler arasında yerini aldı.


-17-


Sizce bu düellodan Eiffel mi galip gelir Galata Kulesi mi? Oyları görelim bakalım...

26 Haziran 2013 Çarşamba

Ondan Biraz Bundan Biraz Eklektik

Nedir bu eklektik bu kadar hayatımızın içinde? Kelime anlamı bile birçok çeşit arasından seçilenler olarak beliriyor. Hal böyle olunca aslında ayırt edemeden bir arada kullandığınız tüm materyaller bir anda eklektik bir tarz yaratıyor mekanlarınızda. Her ne kadar bolca dönemden ve karışımdan ibaret olsa da sadeliği de curcunayı da içinde barındırıyor. 





Görsellerde de dikkatinizi çekmiştir; bol renklilik ön planda öyle ki çoğu zaman "bu buna uyar, bu buna uymaz" gibi bir düşünce de yok. 




Normalde bu kadar karışık tarzdan hoşlanmam ama bu canlılık ve bolluğun yarattığı uyum eminim sizi de cezbetmiştir. 


Aslında biraz oryantalist biraz da modern aynı zamanda. Klasik olabilecek çizgilerin bambaşka formlarla sunumu...



Patchwork ise bu akımın en belirgin özelliklerinden biri. Halıda, koltukta, koltuk şalında, belki de masa örtüsünde kullanabildiğiniz kadar patchwork kullanin. Yanına da geometrik desenleri, ekoseyi, iri çiçekleri koydunuz mu tamamdır!

Ve altın vuruşu aşağıdaki buram buram eklektizm kokan sofrayla yapıyorum... 






Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...