sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ekim 2014 Perşembe

"Unutursam Fısılda"

Kültür-sanat köşem "kütüphanemizden" bölümü hariç bir süredir sessiz sakindi. Malum yaz ayları bu konuda kış kadar bereketli değil. Olsa da her zaman fırsat yaratamıyor insan. 

Dünkü pazar görünümlü çarşambamız tatil olunca biz de film izleyerek değerlendirmek istedik eşimle. Öncesinde hakkında hiçbir yorum okumadığımız Çağan Irmak filmi fragmanını görünce onu görelim dedik.


Ve doğru karar... Bir film Çağan Irmak' tan çıkıyorsa pek şaşırtmıyor ya da hayal kırıklığına uğratmıyor, yine uğratmadı. "Babam ve Oğlum" daki gibi içiniz dağlanmıyor veya "Issız Adam"daki gibi gözlerden yaşlar usulca süzülmüyor ama yine yüreğe dokunan çok naif bir film olmuş. 

Hanife ve Hatice birbirine zıt iki kardeştir. Hanife sağlık ocağında çalışan kendi halinde bir hemşireyken Hatice de bir o kadar kabına sığmaz yapıdadır ve şarkı söylemeye tutkundur. Bir gün kasabaya gelen kaymakamın oğluyla tanışmak iki kardeşin de hayatını bambaşka yönlere sürükleyecektir.


Işıl Yücesoy, Hümeyra ve Mehmet Günsur'un tartışmasız oyunculukları göz doldururken bir kez daha takdiri hak eden Farah Zeynep Abdullah oluyor. Gerçekten çok iyi bir iş çıkarmış, kendini pür dikkat izletmeyi bilmiş.

Bu filmin bir başrol oyuncusu daha var ki onsuz hikaye eksik kalırmış: Kenan Doğulu' nun muhteşem müzikleri. "Ben Çağan Irmak filmi izlemem" filan bile diyorsanız sadece müzikler için gidilmeli. Parçaları dinlerken melodilerin pürüzsüzlüğünde kayboluyorsunuz.

Ben filmi övdüm diye aman diyeyim çıtayı yükseltip sonra beğenmedik demeyin. İddiasız ama yüreğe dokunan bir film, mütevazi ve iyi oyunculuklar izlemek ve başarılı müziklerle kalbinizi doldurmak için mutlaka gidin görün sonra da soundtrackini alın.

29 Nisan 2014 Salı

Atilla Dorsay ile Film Eleştirisi Yaptık

Geçtiğimiz hafta Bumerang Deneyim Günleri' nde yine çok keyifli bir etkinlik gerçekleşti: "Atilla Dorsay ile Film Eleştirisi". Bu daveti duyar duymaz çok heyecanlandım, ne de olsa Atilla Dorsay gibi alanında duayen olmuş bir kişiyle geçirilecek 3 saat söz konusuydu. Program bir film gösterimi ve bunun üzerine sohbet olarak belirtilmişti. Biz bloggerlar bu etkinlik için Hürriyet yönetim binasına davet edildik. Sadece bu bile organizasyona daha da heyecan katan bir detay oldu. 



Kısa bir tanışmadan ve günün içeriğinden bahsettikten sonra Atilla Bey' in bizim için seçtiği 1950 yapımı bir kara film olan Billy Wilder' ın yönettiği Sunset Bulvarı' nı (Sunset Boulevard) izlemeye geldi sıra. Açıkçası çok sık sessiz film, siyah beyaz film izlediğim söylenemez. Genelde bu yönde tercihlerimi tavsiye üzerine yaparım. Ancak bu filmi izledikten sonra biraz daha ilgi göstermem gerektiğine karar verdim.



Film maddi sıkıntı içindeki Hollywood senaristi Joe Gills ve yıldızı artık parlamayan sessiz film dönemi aktristlerinden Norma Desmond' ın yollarının kesişimi üzerine kuruludur. Senaryosunu kendi yazdığı bir filmle eski parlak günlerine dönmeyi amaçlayan Norma, Joe' dan senaryosu ile ilgili yardım isterken aynı zamanda ona reddedemeyeceği olanaklar sağlamaktadır. Fakat ne yazık ki, sessiz film günlerinden bu yana Hollywood' da çok şey değişmiştir ve Norma bu değişime karşı yok oluşunu kabul etmektense farklı yollar seçecektir. Kompleks karakterlerin yer aldığı, gotik unsurların kullanıldığı, sağlam temelli ve çok güçlü bir kurgusu olan bu filmi ilk fırsatta izlemenizi öneririm.



Bir kara film için çok fazla diyalog ve abartılı oyunculuklar içeren film aslında sessiz film dönemine saygı duruşunda bulunuyor. Bunu filmin pek çok sahnesinde görebiliyorsunuz. Aynı zamanda Hollywood' daki "yıldız mitosu"na da gönderme yapan filmde, günümüzde bu tarz "gizemli yıldız" olgusunun yaşanamadığını da görüyorsunuz. 50'li 60'lı yıllarda özel hayatı adeta bir gizem tülüyle kaplı, tapınma nesnesi olarak görülen yıldız sistemi artık geçerli değil. Bu açıdan da düşündüren bir yapım.


Bu filmin 1970' lerde ülkemizdeki bir hayli gecikmiş ilk gösterimi oldukça yankı uyandırmış. Genelde uyarlama filmi seven endüstrimiz ilginçtir ki Sunset Bulvarı' nı Yeşilçam sinemasına uyarlamamış. Norma gibi bir karakteri Türk sinemasında hangi sönmüş yıldız oynamayı kabul ederdi bilemiyorum.

* Atilla Dorsay' a benim sorduğum soru beğendiği yönetmen veya oyuncuların filmlerini izlerken eleştiride nasıl tarafsız kalabildiğiydi. Yanıtını çok samimi buldum. "Tarafsız kaldığım tartışılır, önceki filmlerle ilgili izlenimlerim, anılarım aklıma geldiğinde ister istemez etkileniyorum" cevabını verdi.


*  Diğer bir soru ise hoşgörülü bir eleştirmen olup olmadığıydı. Hoşgörülü olduğunu, sanat filmi, gişe filmi gibi keskin ifadeler kullanmayı sevmediğini ve emek verilerek hayat bulan her filmin belli bir kitleye ulaşmasını arzu ettiğini söyledi. 

* Hollywood' dan sonra en sevdiği ülke sinemaları: Fransız, İngiliz ve özellikle korku sektöründe Kore filmlerini beğenerek izliyor.

* Atilla Bey' e göre bizim ülkemizden neden başarılı korku filmleri çıkmıyor? Akdeniz ülkelerinde korku yeşermiyor, daha rahat ve eğlenceli insanlar. İngilizler, Amerikalılar ve Almanlar bu konuda başı çekiyor. 1800' lerde Mary Shelley' nin Frankenstein gibi hala başyapıt olan bir eseri yazması buna örnek olabilir.

* Gişe rekoru kıran Recep İvedik sorulduğunda ise yanıtı netti. "Bunlar stresli toplumumuzun gülüp rahatlamak için tercih ettiği filmler ama elbette kalitesiz"

Genel hatlarıyla keyifli söyleşimiz bu şekilde geçti. Bu arada ben yazımı yayınlayamadan Hürriyet bu etkinliği haber yaptı bile. :) 24 Nisanda yayınlanan haberi okumak için buraya tıklayabilirsiniz.



Böyle güzel ve anlamlı bir etkinliğe imza attığı için Hürriyet Bumerang ekibine bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Biz bloggerlara eşsiz ufuk yolları açıp, normal şartlarda yaşayamayacağımız deneyimleri sunuyorlar. 

Dipnot: Bu tip organizasyonlarla ilgili güncel paylaşımlarıma anında ulaşmak için Twitter ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

7 Nisan 2014 Pazartesi

Nuh: Büyük Tufan

Cuma günü gösterime girer girmez merakla beklediğim Nuh: Büyük Tufan filmini izledim. Aslında konu bilindik, neden merakla beklediğim ise başrollerde Anthony Hopkins olması - ki Meet Joe Black' ten beri yeri ayrıdır bende. Tabii Russell Crowe ve Jennifer Connelly' i de unutmamak gerek.


Dünyayı yok edecek olan Büyük Tufan' dan önce Tanrı tarafından seçilen Nuh' a yüce bir görev verilir. Tüm dünyada merak uyandıran filmin gösterimini Malezya, Katar, Bahreyn gibi ülkeler dini sebeplerden ötürü yasaklamıştı. Papa' nın başta onaylamadığı film için sonradan kendisi ikna edilmiş çıkan haberlere göre.


Sansasyonları bir yana Cinemaximum' ların devasa IMAX ekranlarında 3 boyutlu olarak izlenebilen film gerçekten keyifli dakikalar yaşatıyor. (Imax ve 3D versiyonu varken 2D ve dijital 3D olanları önermem) Anthony Hopkins ve Russell Crowe' un etkileyici oyunculukları desteklenen görsel efektlerle de sizi hikayeye hemen adapte ediyor. Harry Potter' dan tanıdığımız Emma Watson da başarılı bir oyunculuk sergilemiş. 


Filmle ilgili detaylara takılsanız bile 3 boyutun etkileyici sahneleri için gitmek gerekir diye düşünüyorum.

27 Mart 2014 Perşembe

Dünya Tiyatrolar Günü

Size tiyatro ne ifade ediyor, hayatınızdaki yeri nedir bilmiyorum ama benim için hayatın durup, sadece o an o sahnede can bulduğu yerdir. Zaman, mekan, kişi kavramlarım silinir, sadece karşımdaki karakterler var olur.  


Yüzlerce yıldır hayatta burnumuzun ucundaki gerçekleri göremediğimiz zamanlarda çıkar bize gösterir tiyatro tüm acımasızlığıyla ama içtenliğiyle. Sadece acı gerçeği vurmaz yüzümüze, göremediğimiz mutlulukları da çıkarır koyar avcumuza, kalbimizin orta yerine, anlayalım da değerini bilelim diye.


Hayatı sever, sevdirir tiyatro sahnesi. Eğer çocuklarınıza gerçekten önemli bir deneyim vermek istiyorsanız onları hayatlarında bir kez de olsa tiyatro sahnesine itin. İşin mutfağında sahnenin o kokusunu içine çekip, bu tadı aldıktan sonra bir daha ondan kopamazlar, seyirci de olsalar, oyuncu da...


Alaylı veya okullu bu mesleğe gönül vermiş tüm tiyatrocuların, onları ayakta tutan tüm tiyatro izleyicisinin, hepimizin 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü kutlu olsun. 

31 Ocak 2014 Cuma

Bu Haftasonu Ne Yapsak?

Çook bulutlu kapkaranlık bir güne uyanmış olmamız fark etmez! Hemen enerjimizi toplayıp haftasonu neler yapabileceklerimize bir göz atalım ki dopdolu geçsin zamanımız.

* TİYATRO: "Sersefil(Korkuyorum Sevgilim)" Gönül Ülkü Gazanfer Özcan Tiyatrosu' nda sahneleniyor. Pamuk ipliğine bağlı yaşayan bağımlıların inanılmaz dönüşümü ve çevrelerinin çaresizliğini gözler önüne seren çarpıcı bir aşk hikayesini anlatıyor. 2 Şubat pazar günü izlenebilir.




* SİNEMA: İlk iki filmini beğeniyle izlediğimiz Ata Demirer filmi Eyvah Eyvah serisinin 3. filmi vizyonda. Bol kahkaha için mutlaka görülmeli diyorum.



* SERGİ: Birkaç yıl önce de "Body Works" ismiyle İstanbul' a gelen dünyanın ilk insan anatomisi sergisi "The Human Body" tekrar İstanbul' da. Derimizin altında olup bitenleri tüm gerçekliğiyle gözler önüne sunan bu sergiyi ilk gezdiğimde çok beğenmiştim. Görmeyenlere tavsiye ediyorum, çok etkileyici bir deneyim. Aqua Florya AVM' de sergiyi gezebilirsiniz.


ETKİNLİK: Kek, pasta, kurabiye... Bunlar aklınızı başınızdan mı alıyor? Daha da ileriye taşıyıp misafirlerinizi tatlılarınızla büyülemek mi istiyorsunuz? O halde Mutfak Sanatları Akademisi' nin "Mutfakta 8 Hafta Pastacılık" programı tam size göre. Program detaylarına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. MSA' nın kurslarını kendim de önceden katıldığım için kesinlikle tavsiye ederim, tüm ekip son derece profesyonel çalışıyor. Ne de olsa orası bir okul...


MİNİKLERE: Sömestrdeki minikleri unutmak olmaz. Çocuklarınızı götürebileceğiniz değişik bir etkinlik müjdeliyorum. Türkiye' nin en büyük lazer arenası "Dino Laser Tag" Forum İstanbul' da açıldı. Macera dinazorlar diyarı Jurassic Land' e 6 boyutlu bir yolculukla başlıyor. Çocuklarınıza gerçekten unutamayacakları bir gün armağan edin. Biletlere Biletix' ten de ulaşabilirsiniz.


MÜZİK: Garanti Caz Yeşili kapsamında Salon İKSV' de yarın akşam Miles Davis gecesi var. Kulağınızın pası silinsin diye gidilmeli.


PAZAR KAHVALTISI: Bu haftasonu Yeniköy' de adını sıkça duyar olduğumuz La Vie en Rose cafeye kahvaltıya gidilmeli. Zengin menüsü, doyurucu kahvaltısı ve tabii ki insanı çıldırtacak görünüş ve lezzetteki tatlıları kesinlikle denenmeli.





Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...