25 Mayıs 2013 Cumartesi

Porselenden Hayatlar - Geçmişe Özlem

Geçen günkü yoğun programım ve sürprizli İstanbul trafiği nedeniyle ertelemek durumunda kaldığım NG Kütahya Seramik - Porselen - Turizm A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Sema Güral Sürmeli' nin Osmanlı görkemini porselenle buluşturduğu sergisini geç de olsa dün ziyaret edebildim. Kaçırsam çok aklımın kalacağını düşünüyordum ki gezdikten sonra bu fikrim doğrulandı.

Arnavutköy Nicol' de gerçekleşen bu sergide her biri el ile işlenmiş kaftanlar, armalar, nişanlar ve kılıçlar ile Osmanlı kültürüne ve yaşamına dokunan, tamamlanması 4 yıl süren toplam 2013 parça eser yer alıyor.   




Bu tarz vazolar deseni aynı olmasa bile mutlaka hep çift kullanılırmış.




Alamet ve nişan anlamındaki alm kökünden gelen alem yaratıcının varlığına dalalet eden ve onun bilinmesini sağlayan sembole denir. Ayrıca benim de çok beğendiğim bir aksesuardır. Türevlerini Kütahya Porselen ve benzeri mağazalarda bulabilirsiniz.




Türkan Şoray' a ithaf edilen ve kendisine de hediye edilen bu yemek takımı, kendisinin TRT' deki "Burası Osmanlı" adlı dizisinde giydiği bir kaftandan yola çıkılarak hazırlanmış. Bunun dışında da aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz yemek takımları bu sergiyle beraber Kütahya Porselen mağazalarında bulunabilecek. 




Osmanlı döneminde yöresel gelinler. Üst en soldaki 3 etek denilen giysiyi giymiş olan gelin Kütahya ve yöresine aitmiş. 




Yukarıda gördükleriniz saray gelinlerinin taç ve ayakkabı örneklemeleridir.

Dini İslam olan bir devletin saray yaşamında kullanılan dini objeler de mutlaka en kıymetlilerden en özenlilerdendi. Özellikle büyük porselen tespihi ve işçiliğini çok orijinal bulduğumu söylemeden geçemeyeceğim.


Kavuklar! Padişahın olmazsa olmazları, metrelerce bezin sarılarak oluşturulduğu bu parçalar açıldığında giyenin kefeni olabilecek boyutlarda olurmuş bu da padişahlar için "her an ölmeye hazırım" anlamını taşırmış. 





Atlar ve binicilik savaşların en önemli kriterlerinden olunca onlara verilen önem de artıyor elbette.

Ve son olarak porselen yapımına ait ufak bir sergileme alanı oluşturulmuştu. Aşağıda gördüğünüz malzemeler porselenin hammaddeleri; bunlar karıştırılarak çiğ çamur haline getiriliyor. Sonrasında rötuşlanıp pişirilip sertleştiriliyor.





Boyalı pişirim evresi de tamamlandıktan sonra sıra dekorlama ve yaldızlama işlemlerine geliyor. Son halini almadan önce gördüğünüz kahverengili aşama som altının fırına girmeden önceki hali. Gördüğünüz sarı rengi alması ise diğer bir pişirme evresinden sonra gerçekleşiyor ve son olarak da değerli taşlarla süsleniyor.






Sergi sonunda genel içerik hakkında bilgi veren öyle bir katalog verildi ki katalogdan ziyade her daim saklanabilecek tam bir referans kitabı. Ayrica Sema Güral Sürmeli' nin bu koleksiyona özel tasarladığı kaftan desenli 2 kişilik fincan takımı hediye edildi. Benim kadar kaftan seven biri için harika bir tesadüf oldu :) Bu zarif armağan için tekrardan Kütahya Porselen' e teşekkür ediyorum. Markaların bu tarz kültürel mirasımıza sahip çıkan sergilerini ve projelerini her zaman desteklememiz gerektiğine inanıyorum.

Not: Ne yazık ki bugün serginin son günü, kaçırmak istemeyenler doğru Arnavutköy' e...

Sevgiler.. 

23 Mayıs 2013 Perşembe

Tatlı Huzur' da Çiçek Atölyesi

Çevremdekilere "Tatlı Huzur" a gidiyorum dediğimde anladım ki bir ben bilmiyormuşum bu şirin mi şirin cafeyi. Anadolu yakasına eskisi kadar çok geçemememin dezavantajı diyelim. 

İstanbul dışındakiler ve benim gibi bilmeyenler için özetlemek gerekirse, meşhur parçanın "bir tatlı huzur almaya geldik, Kalamış' tan" sözlerini doğrulamak için yaratılmış bir mekan tam anlamıyla. "Tatlı Huzur" ile tanışmam 2-3 hafta kadar önce Instagram' da sizlerin de tanıdığı başarılı oyuncu sevgili Esra Akkaya' yı takip etmemle oldu. Kendisi bu güzel mekanın sahibi... Geçtiğimiz hafta duyurduğu Kızıltoprak' taki Lotus Çiçek' ten Ebru Güven hocamızın burada vereceği çiçek atölyesi ilanını görünce hemen katılmaya karar verdim. Artık siz de biliyorsunuz ki benim kadar çiçek seven birinin bu mis kokulu aktiviteyi kaçırması beklenemezdi. 

Dün bu sebeple tuttum Kalamış' ın yolunu. İstanbul trafiğinde bir yere ya çok geç ya çok erken vardığımız için risk almayıp sabah gideceğim bir sergiyi ertelemek durumunda kaldım ve cafeye daha erken vardım. İyi de oldu, hem mekanı görüntüleme imkanım oldu, hem de bir şeyler atıştırırken güzel seçilmiş müzikler eşliğinde kitabımı okuyabildim. 





Cafe tam da geçen gün yazısını yazmış olduğum provence tarzında dekore edilmişti. Eskitilmiş ahşaplar, ferforjeler, büyük çiçek desenli kumaşlar, cupcake ve mutfak gereçleri temalı aksesuarlar, beyaz ve kremin tonları ve şirin bir bahçe! Provence ya da country tarzı daha ne ister ki?

Esra Hanım karakterinin tüm sıcaklığını mekanına da yansıtmıştı. Çiçek atölyesinde bize kendisi de eşlik etti.









İşte bize kavuşmayı bekleyen çiçeklerimiz. Buradan tanıştırayım sizi. En ön ortadaki tüylü! grimsi yeşil bitki adaçayı ailesinden gelen "salva" ya da "çalva". Benim için günün favori bitkisidir. Alt resimde tüylerini görebilirsiniz. Dokunduğunuzda hafif nemli çiçek canlılığından çok kadife bir kumaşa dokunuyormuşsunuz hissi veren bir bitki. Aranjmanlara genelde tamamlayıcı olarak kullanılıyor, tabii her çiçekçide bulabilirseniz. Maalesef daha önce de bu konuda yakındığım gibi bu tarz özel çiçekler genelde ithal ediliyor ve her çiçekçide bulunmuyor. Sol tarafta hepimizin bildiği "Türk çiçekçilerinin gözbebeği! vazgeçilmezi!" diye tanımladığım gerberalar :) Yalnız bunun rengi o kadar tatlıydı ki her an gerberaları tekrardan sevebilirim :) Sağdaki pembeler biçme krizantem, en sağdakiler dekoratif baz amaçlı kullanılan ruskuslar, ve burada seçilmeyen ama bukette göreceğiniz açık yeşiller ise bir hüsnüyusuf türü olan (çiçeksizi) dianthus.   




Hemen faydalı bilgilere geçiyorum:

* Çiçek tanzimi ya elde baz yeşillikler eklenip buketi çevire çevire diğer çiçekleri ekleme yoluyla yapılır ya da direk vazonun içine yerleştirerek.

* Tanzimde önemli olan yeşilliğin boyunun çiçekleri geçmemesidir.

* Buketimizi hazırlamadan önce sapın uzun kısmını keserken önemli olan bıçakla verevine kesmek ki içindeki kanallar suyu daha geniş yüzeyden çeksin ve daha uzun süre canlı kalsın. Yalnız keserken kırıp bükmemeye dikkat ediyoruz ki kanallar kapanmasın. 

* Her gün uçlarından azıcık kesip suyunu değiştirmek canlı çiçeğinizin ömrünü uzatmanın en önemli yolu. Çiçeği dibinden çürüten su değil, fazlalığı alınmayan uçta oluşan bakterilermiş! 

* Şehir efsanesi sandığımız vazonun dibine bir damla çamaşır suyu veya aspirin eklemek az da olsa etkisi olan yöntemlermiş bu bakterileşmeyi geciktirmek için.  

* Buket hazır! Vazonun dibine kuru saplardan dekor yapabilir ya da bu sapları vazonun etrafında fiyonk şeklinde bağlayabilirsiniz. Bir diğer yöntem de aşağıda gördüğümüz gibi bir şeffaf naylonu alıp büzüştürerek vazonun dibine koyuyoruz (çiçek uçlarının su alışını engellemeyecek şekilde) Su ile doldurduğumuzda işte size buzlu cam efekti!



Bu da benim hazırladığım aranjman..



İçten ve samimi ev sahipliği için Esra Akkaya' ya, çiçeklerin sonsuz dünyasına bir yol gösterdiği için de Ebru Güven' e çok teşekkür ediyoruz... 


21 Mayıs 2013 Salı

Bahar Geldi Ama Bahçem Yok!

Bahar geldi ama bahcem yok..!
Siz de benim gibi her bahar geldiğinde bir sene sonraki bahar için bahçeli ev dileğiyle yanıp tutuşanlardan mısınız? Cevabınız evet ise aynı kaderi paylaşıyoruz, ama gelin kaderimize küsmeden kendi bahçemizi kendi balkonlarımızda yaratalım...
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki çiçek bakmak hem sabır hem de sevgi işi. 6 ay sadece sap kalan 4 saksı orkidemizin coşarak açmasıyla birlikte bizim de evde çiçek sevgisi coştu. Ve sonunda gördük ki bu iş hakikaten sevgi de istiyor. Onlarla konuşmak, onlara dokunmak bu işin büyük bir parçası.
Bu sevgimizi gören ailelerimiz de bizlere gelişlerinde ellerinde birer saksı çiçekle evimizi şenlendirdiler sağolsunlar. Biz de bir tatil dönüşü Sapanca' dan "achmean" adında olduğunu duyduğumuz pembe bir saksı çiçeği aldık. Renkleri salonumuza ayri bir hava katti. 
Gelelim balkonumuza; limon ağacı isterken bulup aldığımız kumkuat ağacı bizi önce hüsrana uğrattı aslında. Aldıktan 2 hafta sonra tüm yapraklarını ve meyvelerini döktü ama dediğim gibi sabırla suladık, bekledik ve şimdi tekrardan yaprak verdiğini görmek bizi heyecanlandırıyor. Şimdi ise bir türlü renk beğenemediğim, genelde Avrupa' da komple blokların bir ahenk içinde sıraladığı balkon demirine asılan rengarenk petunyalarda gözüm. İnşallah mevsimi geçmeden bir renk beğenip balkondaki yerine asabilirim. 
Balkonunuz müsaitse yerleri çim halıyla kaplatıp bahçe efektini yükseltebilirsiniz ama bu yapay bir görüntüye de sebep olabilir; dengeyi iyi kurmakta fayda var.
Balkonunuzun büyüklüğüne göre bahçe mobilyaları tercih edebilirsiniz. Her bütçeye uygun teak, okaliptüs ağacı gibi çesitli ağaçlarda 2-4-6 ve daha fazla kişi için ideal mobilyalar mevcut. Eğer ağaç kullanmak istemiyorsaniz hem sıcaklık katmak hem de klasik metal renklerinden uzaklaşarak yeşille en güzel uyum sağlayan sıcak renk, enerjisi yüksek kırmızıyı tercih edebilrisiniz.
Ve son günlerde beni en çok etkileyen, dinlendiren çiçeği sizinle paylasmak istiyorum; mimoza... Aslında ağaç da olan bu bitkinin 4 en popüler türü var. Aslında bu bir akasya türü ama evde bakabileceğiniz saksı tipi de mevcut kumkuat gibi. Hemen her toprakta yetişir, sıcağa ve susuzluğa da dayanıklıdır ancak buna aldanılmamalı çünkü çok sıcakta veya susuzlukta çiçek açmaz ya da hemen döker. Yarın ilk işim Bahçeşehir botaniğe gidip saksi türü mimoza sormak olacak. 







Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...