Güneş, güneş, güneş! İstediğiniz kadar canınız sıkkın olsun, biraz güneş gördü mü gözler hemen ruhu aydınlanıyor insanın. Son günlerdeki bu şahane havayla bu aralar güzel bir manzaraya karşı enfes tatlarla yapmak istediğim tek şeyi yazmak geldi içimden. Neyse bahar geliyor, zamanımız bol ;)
Öncelikle çay davetinizi hangi konseptte hazırlayacağınıza karar verin. İngilizlerin 5 çayı gibi katlı servislerde sunulan, gümüş takımların hakimiyeti mi gönlünüzden geçen, yoksa piknik havasında naif sunumlar mı?
Marie Antoinette sofrasına ne dersiniz?
Sofraların her zaman bir hikayesi olması gerektiğine inanırım. En basitinden de olsa bir mesaj vermeli, konukları neşelendirmeli, şaşırtmalı. Çok sıkı hazırlıklara da gerek yok öyle. Bazen ufacık dokunuşlar bile ne kadar şaşırtır karşımızdakini.
Bazen de en akla gelmeyeni yapmak için çabalamak gerekir. Aklımda bir tema var örneğin, şu ana kadar yapanı görmedim, yemekli misafir ağırlamaya geri döndüğüm ilk davetimde uygulayacağım :) tabii ki haberiniz olur...
Modern ve minimalist sofraları da son yıllarda oldukça beğeniyorum. Sadeliğin getirdiği zenginlik ve sunulanı ön plana çıkarış biçimi muazzam. Özellikle de tatlılarda insanın gözlerini yuvalarından uğratır cinsten.
Hep ben tüyo vermeyeyim, bu kez sizden isteyeyim değişiklik olsun :) Şu madeleine kek kalıbını Türkiye' de bulabilen varsa nolur bana yazıversin adresini, tarif var, yapamıyorum.
Ve tabii bir de günlük şıklık var es geçilemeyen. "Az çoktur" bazen ne kadar güzel anlatır o bolluğu. Çay kutusu, bisküvi kutusu, şekerlik, peçetelik ve tepsi. İşte aslında tüm lazım olanlar en naif şekliyle bir arada.
Siz çay davetlerinizde nasıl donatıyorsunuz sofralarınızı?
Bu da benim hiçbir yaşımda geçmeyen evcilik ruhuma gönderme. Bir gün kızlarla toplaşıp böyle giyinir çay saatinde dedikodu yapar mıyız acaba?